29 Ağustos 2013 Perşembe

Sezona Başlarken

 www.dansmedya.com için hazırlanan köşe yazısıdır.Orjinali http://dansmedya.com/kose-yazilari/sezona-baslarken-40.html adresinde bulunmaktadır.




Daha önceki yazılarımda bir spor branşında farklı rollerde bir çok aktör olduğunu, bunları temel olarak federasyon, kulüp, antrenör, hakem ve sporcu şeklinde ayırabileceğimizi ifade etmiştim. Hatta sporculara bilhassa salsa/sosyal danslar branşı üzerinden bazı tavsiyelerde bulunmuştum. Bu kez farklı bir konuya yönelik görüşlerimi paylaşacağım. Ne de olsa sezon kapanırken yaptığımız tavsiyeleri sporcu dostlarımızın sindirmesi için uzun bir vakitleri oldu ve bakış açılarında değişiklik olup olmadığını görmek için onlara belki de birkaç yarışma zaman tanımamız gerekiyor… O yüzden şimdilik onları azat ediyoruz. Gelelim konumuza… Sadece dans sporu değil, diğer tüm spor branşlarında da gelişmenin önünü tıkayan baş faktör ülkemizdeki organizasyon ve planlama eksikleridir. Hangi spor dalını müsabaka bazında takip ediyor olursanız olun, bunun örneklerini görebilirsiniz. En büyük ilgiyi gören futboldaki yabancı sınırlamalarına dair alınan kararlar, son dakikada kulüplerin buna yönelik geç itirazları bu planlama eksiklerinin ve milletçe maalesef ruhumuza işlemiş disiplinsizliğin en taze örnekleridir.


Dans Sporu branşları çerçevesinde de bu durumun acısını çekmekteyiz. Konuya dair sayısız örnek sunulabilir ancak dönem itibariyle en ön plana çıkan örnek sanıyorum yeni faaliyet takvimi etrafında dönen konular olacaktır. Faaliyet takvimi ve sezon planlamasına dair “21 Temmuz ‘da bir takım toplantılar yapıldığı” TDSF resmi web sitesi üzerinden 22.08.2013 tarihli bir duyuruyla paylaşılmıştır. (http://tdsf.gov.tr/haber_detay/2013-2014-sezonu-faaliyet-takvimi-hakkinda). Fakat takvim tüm detaylarıyla bu duyuruda yer almamıştır. Oysaki aynı tarihte yapılan bir başka duyuruda ilk yarışmaların tarihlerinin 5-6 Ekim olarak belirlendiği de gözükmektedir. Yani sezonun ilk yarışmalarına neredeyse 1 ay kadar kısa bir süre kalmış olmasına rağmen, federasyon halen kulüp, antrenör, hakem ve sporculara yarışmaların yerlerinin de bulunduğu net bir faaliyet takvimi sunamamıştır. Bu da elbette saydığım diğer tüm aktörlerin sezona yönelik uzun vadeli plan yapmalarını engellemekte, tümden bir organizasyon ve planlama eksikliğine sebebiyet vermektedir.



Oysa olması gereken, sporculara ve kulüplere sezon hazırlıkları açısından en az 2-3 aylık süre sağlamak olmalıdır. Bir sezonun kapanması ve yeni sezonun açılması arasındaki süre (Haziran-Ekim) 4 ay civarındaysa bu daha efektif kullanılmalı, yeni sezon takvimi Temmuz ayında, her yarışmanın kesin tarihi ve yeriyle birlikte duyurulmalıdır. Böylece kulüpler bu takvime göre belki bir takım sponsorluk anlaşmaları ya da farklı faaliyetler yaparak hem ekonomik, hem de organizasyon anlamında sezona daha hazır bir şekilde girebilme imkanı elde ederler. Düşünün, kulüplerin Aralık’ta yapılacak yarışma için uçak biletlerini Kasım yerine Temmuz ayından almaları bile kulüp ve sporcularımız açısından ciddi bir ekonomik kazanım olacaktır. Tabii bu aslında bizi yarışmaların tarih ve yerlerinin belirlenmesinde esas alınan (alınmayan?) prensiplere getirir ama onu başka bir yazıya saklayalım…


Öte yandan bu geç kalmışlık daha da önemli başka bir soruna sebebiyet vermektedir. Önceki sezon salsa branşında ziyadesiyle sıkıntısı çekilen ve benim de yazılarımda ister istemez yer bulan talimatlar, kural kitapçıkları ve benzer dokümanların eksik ve açıklarının, bu yaz, sezon kapalıyken yeniden gözden geçirilmesini ve düzeltilmesini bekliyorduk. Bunu sadece biz beklemiyorduk aslında; konuyla ilgili en yetkili ağız olan Salsa Teknik Komite Başkanı da bu konuda kapsamlı düzeltmeler olacağını ifade ediyordu. (Bu arada bir not: Teknik Komite’nin de düzeltilmesi gerektiğini kabul ettiği önceki kural kitapçıkları da yine aynı başkan tarafından düzenlenmiştir.)
Fakat bugün, 27 Ağustos itibariyle, yarışmaların başlamasına 1 ay kadar bir süre kala, bu konuda herhangi bir duyuru yapılmamıştır. Dolayısıyla diğer aktörler; kulüp, antrenör, hakem ve sporcular ilk yarışmada uygulanacak yeni kurallara dair bilgi sahibi değiller. An itibariyle yarışmaya hazırlanan sporcular hangi kurallara göre hazırlanıyor, antrenörler sporcularını hangi kurallara göre hazırlıyor diye sorarsanız, yanıt hale akıbeti belli olmayan mevcut talimatlar ve kurallar olacaktır. Zira resmi sitede halen bunlar yer almaktadır. Bu dakikadan sonra kurallarda yapılacak değişiklikler ise sporcu ve antrenörlerin düzenini tamamen bozacaktır. Her ne kadar ciddi değişiklikler yapılması gerekiyor olsa da, zamanlama itibariyle büyük sıkıntılar doğacaktır. Tıpkı futboldaki 6+0+4 yabancı kuralının saçma olduğunu bilmesine rağmen, zamanlama hatası sebebiyle uygulamak zorunda kalan futbol federasyonu gibi düşünebilirsiniz.


Normal şartlarda sezon kapalıyken yeni kuralların ve talimatların bir an evvel yayımlanması, bu kurallara göre antrenörlere eğitimler verilmesi, hakemlerin değişen kurallara göre yeni seminerlerde buluşması ve sporcuların daha yeni sezon çalışmalarına başlamadan kurallara hakim olmaları sağlanmalıdır. Planlama ve organizasyon bunu gerektirir. Elbette kural ve talimat hazırlamak kolay ve hızlı tamamlanan bir iş değildir. Fakat TDSF gibi ciddi bir devlet kurumunu ve bünyesindeki işinde son derece başarılı ve kariyerli isimleri değerlendirirken, bu tip zorlukların mevzu dahi olmamasını beklemek sanırım hakkımızdır. Son olarak, TDSF bünyesinde “kural belirleyici ve uygulayıcı” olarak görev alan komite üyesi, başkanı arkadaşlarımızın neden kulüp mensubu veya sahibi olmaması gerektiğini bir kez daha bu örnekle görebiliyoruz. Eğer kurallarda bir değişiklik olacaksa, an itibariyle bu değişiklikleri bilen kişiler halen Teknik Komite’de yer alan üyelerden başkası değil. Başka kimse bu bilgilere haiz değil, zira resmi bir duyuru yapılmadı. Teknik komitede yer alan isimlere baktığımızda her birinin yarışmacısı olan kulüp sahipleri / antrenörleri olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla teorik olarak bu kulüplerde yer alan sporcuların yeni kurallara göre hazırlanma şansı olmuştur diye düşünebiliriz. Biz düşünmeyiz belki, arkadaşlarımızı tanıyoruz, güveniyoruz fakat herkesin de dans camiasının içerisindeki bu ilişki çemberine dahil olmadığını da hatırlamamız gerekir. Yani biz düşünmesek de, bir başkası çıkıp, “yahu yarışanlar ya da yarışmacısı olanlar, nasıl olur da kural yaparlar?” diyebilir. Üstelik de yarışmaların başlamasına bu kadar kısa bir süre kala bu yeni kurallar hala duyurulmamışsa, biz düşünmesek de, birileri çıkıp “bu yeni kurallar neden sadece birkaç kulüp sahibi haricinde kimseyle hala paylaşılmadı?” diye sorabilir. Henüz bitmemişti, ondan paylaşmadık cevabı bile tatmin edici olmayacaktır bu noktada. Zira her ne şartta olursa olsun, “kuralları belirleyen” pozisyonunda olmanız sizin ve sporcularınızın diğer kulüp ve sporculara göre en az bir adım önde olmanızı sağlıyor bilgi erişimi açısından… Bu da maalesef haksız rekabetten başka bir şey değildir. Ne kadar hassas olursanız olun, ne kadar güven verirseniz verin, kağıt üzerinde hem yarışan hem de yarıştıran olursanız, bu soru işaretleri her zaman baki kalacaktır. Ve üzgünüm ama bunun da “dansın güzelliği, salsanın şahaneliği, barışçı tarafı, iyiliği vs.” alakası yoktur.

Dolayısıyla TDSF’nin bu güveni sağlaması açısından acilen bir yapılanma çalışmasına gitmesi şarttır. Pek tabii bunun da yolu yine sevgili kulüp yöneticilerimizin, sporcu ve antrenörlerimizin biraz daha bu konuları düşünmelerinden ve düşündüklerini seslendirmelerinden geçmektedir.

Kazasız belasız, haksızlıkların ve skandalların olmadığı bir sezon diliyorum. Umuyorum başlamakta olduğu gibi gitmez…

28 Ağustos 2013 Çarşamba

"FIRSAT"

CAS'ın Fenerbahçe'nin cezasını onaması bir hüsran değildir...

Fenerbahçe 100 küsür yıllık tarihi boyunca belki de ilk kez bu kadar net bir yeniden yapılanma fırsatıyla karşı karşıyadır.... Evet, yönetim biliminde bunun adı "hasar" değil, "fırsat"tır. Bana göre Beşiktaş'ın geçen senelerde iyi kullanamadığı bir fırsat... Doğru yönetilirse bu 2 senelik süreç Fenerbahçe'nin öyle taraftarı gaza getirmek için söylenen sahte laflardaki gibi değil, gerçekten güçleneceği bir dönüm notkası olabilir...

Bunun için öncelikle Aziz Yıldırım'ın artık çekilmesi gerekmektedir. Çekilmekten kasıt sadece başkanlığı bırakmak değil, nüfuzunu da geri çekmektir. Futbol takımının maaş yönetimi yeniden gözden geçirilmeli, gereksiz, yaşlı (28 yaş üzeri) ve fazla maaş alan oyuncular gönderilmeli, alt yapıdan oyuncular takıma yavaş yavaş monte edilmelidir...

Artık kulüp olarak gerçeklerle yüzleşme vaktimiz gelmiştir. Biz Real Madrid değiliz ve hiçbir zaman da olamayacağız. O yüzden Real Madrid'mişiz gibi transfer yapmayı bırakıp farklı bir stratejiye yönelmenin vakti gelmiştir...

Mesele yıldız getirip forma satmak, tribünü doldurmaksa, bu 2 yıllık "hedefsizlik" içerisinde gerekirse hiç kombine / forma satmadan sabredip, 2 sene sonra kendi yetiştirdiğimiz yıldızların formalarını satar durumda olmaynın yolları aranmalıdır. Medyanın dayatmalarının aksine ben ve benim gibi duygularından arınıp, sakin kafayla bakabilen taraftarların neredeyse tümü "taraftar yıldız oyuncu istiyor" fikrine karşıdır. Eğer yıldızdan kasıt Sow ya da Emenike'yse emin olun taraftar Recep Niyaz'ın yıldızlaşmasını, Salih'in devleşmesini bu transferlere tercih eder. Bu çocuklar hata yapsa dahi taraftar onlara sabır gösterir... Hele ki bu 2 senelik "hedefsizlik" içerisinde işte tam da bu sabrı kullanmanın zamanıdır....

Bu kararla Fenerbahçe'nin bugünü kalmamıştır. Artık bakacak tek yer 2 sene sonrasıdır... Bu da hiçbir takımın sahip olmadığı son derece büyük bir fırsat ve avantajdır... Doğru yönetilirse elbette.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

İlişkilerde İlgi Formulü


(1999 Kararları, üniversitedeki ilk yılımda oluşturduğum bir takım teoriler ve bunlara göre hareket etme konusunda kendime verdiğim sözlerdir. Ankara'da okuyacak olmam vesilesiyle, ailemden ve o güne kadar oluşturmuş olduğum tüm sosyal çevreden uzaklaşmış ve bu yüzden çevremi, insanları ve ilişkileri uzaktan incelemeye başlamıştım. Bu süreç sonunda alınan kararlara "1999 Kararları" adı verilmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmıştır bu kararlar, evet... :) )

1999 Kararları, Madde 3:

Herkesin belli oranda bir ilgi, alaka beklentisi vardır. Sağlıklı ilişkilerde her iki taraf da birbirine beklentileri karşılayacak miktarda ilgi göstermelidir. Bu beklenti kişiden kişiye değişir. Bazı insanlar 0-100 aralığında 80 birim ilgi beklerken, bazı insanlar 20-30 birimle de tatmin olabilir. Buna mukabil, bazı insanlar yine aynı aralıkta en fazla 60-70 birim ilgi gösterme kapasitesine sahipken, bu seviye başkaları için çok daha düşük veya daha yüksek olabilir.




Konuyla alakalı bir görsel koyayım dedim, bulamadım... Bu arkadaşların böyle küs durduğuna bakmayın, birazdan sevişip barışacaklar aslında. O sırt sırta temas bunu gösteriyor :) 


Mevzuyu bir adım ileri taşıyacak olursak, bazı insanların beklentilerinden fazla ilgiyle karşılaşmaları durumunda da sıkıntı yaşadıklarını söyleyebiliriz. Örneğin 60 birim ilgi bekleyen biri, karşısındaki insandan mütemadiyen 70-80 birimlik ilgiye maruz kaldığında halk arasında "sıkılma" ya da "boğulma" olarak adlandırılan tepkileri verebilir. Bu da ilişki için en az ilgi eksikliği kadar büyük bir sorun olabilmektedir. 


Dolayısıyla mesele bu arz-talep ilişkisi çerçevesinde doğru alıcıyı ve vericiyi bulmaktadır. Karşılıklı olarak minimum ve maksimum ilgi beklentileri aralığında ilgi gösterebilen ve bu beklentilere saygı duyan insanların ilişkisi daha sağlıklı ve uzun soluklu olacaktır. Son olarak bu kapsamda hareket eden insanlar arasında kimin daha çok ilgi gösterdiğinin bir önemi yoktur, olmamalıdır. Mesele birbirine relatif olarak ilgi kıyaslaması yapmak değil, kendi beklentilerinin karşılanması neticersinde tatmin olmaktır. Herkesin beklentileri farklıdır ve bu beklentiler karşılandığı ve ilgi gösterenlerin bu kapasiteleri aşılmadığı sürece kimin ne derece ilgi gösterdiği önemsizdir.

Öneri:

Öncelikle kendinizi tanımaya, ilgi beklentinizi ve gösterebileceğiniz ilgi kapasitesini belirlemeye çalışın. Elbette birim olarak bunu tanımlama şansınız yok, bu sadece örnek amaçlıydı. Ancak en azından beklentinizin mi yoksa ilgi gosterebilme kapasitenizin mi daha yüksek olduğunu bilebilirsiniz. Hayattaki her türlü ilişkinizde de karşınızdaki insanla bu anlamda uyuşup uyuşmadığınız konusunda daha bilinçli bir insan olabilirsiniz. Bu da ilişkilerinizin (aile, arkadaşlık, iş, flört vs.) daha sağlıklı, çalkantısız ve uzun ömürlü olmasını sağlayacaktır.