(www.sporsitesi.com)
Şenol Güneş'in teknik direktörlük kariyeri Trabzonspor'un 1996'da şampiyonluğu Fenerbahçe'ye kaptırmasıyla sorgulanmaya başladı. Şenol Güneş için beraberliğin bile Trabzonspor'u büyük ölçüde şampiyon yapacağı bir maçı, kendi sahasında 1-0 önde götürmesine ve rakibe doğru düzgün pozisyon vermemesine rağmen gereksiz yere hücum ederek kaybettiği söylendi. Biraz da doğruydu sanki. Şenol Güneş belki de o karşılaşmada takımını dizginleyememişti. Belki de o haftaya kadar kendisine yapılan en büyük eleştirinin, "1-0 öne geçince hemen takımı geri çekiyor" eleştirisinin etkisinde kaldı ve kendisini maçtan sonra ağır şekilde eleştiren medyanın tuzağına düştü. Nedenini bilmiyoruz ama şu bir gerçek: Şenol Güneş'in kariyeri bu maçtan sonra duraklama dönemine girdi. Milli Takım'ın başına getirilmesi inanılmaz tepki aldı. Ne de olsa halen 1996'daki o maçla hatırlıyorduk O'nu. Tecrübesi yok, doğru düzgün bir başarısı yok dendi; yetmedi karizmaya, vizyona yüklenildi. Hatta saçını yandan taraması ve jöle kullanmaması bile eleştiri sebebi olabildi. Bu böyle sürdü gitti... Ta ki Milli Takım'ı 2002 Dünya Kupası Finalleri'ne götürünceye kadar. Kore ve Japonya'daki o muhteşem heyecanı hepimiz yaşadık, halen hatırladığımızda tüylerimiz diken diken oluyor. Dünya üçüncüsü takımın teknik direktörü hakkında çoğumuz o gün bile "çok iyi bir adam; çok iyi niyetli. Ama milli takım teknik direktörlüğü Şenol Güneş'in işi değil" diyorduk. Bu başarıyı "Fatih Terim'in Galatasray'da yaptıklarının uzantısı" olarak değerlendiriyor, Şenol Güneş'e hakkını bir türlü teslim etmiyorduk.
O kadar acayip bir durumdu ki, Dünya üçüncüsü Türkiye'nin teknik direktörü bu işten ayrıldıktan sonra bir daha doğru düzgün bir takımın başına geçmedi. Benim bildiğim, normalde böyle adamlar özellikle milli takımlar düzeyinde kapışılır, en azından Afrika'da çıkış arayan ülkelerin başına getirilir ya da bir sonraki Dünya Kupası'na gidecek bir Asya takımıyla anlaşır. Oysa Şenol Güneş inzivaya çekildi... Belki bir kaç deneme yapmıştır, hatırlamıyorum tam olarak ama en son bildiğim Kore'de bir takım çalıştırdığı; sanırım FC SEOUL.
Gelelim neden bu fikirlerimin yavaş yavaş değiştiğine... Trabzonspor'un Şenol Güneş geldikten sonraki grafiğine baktığımız zaman büyük bir başarı görüyoruz. Bunda herkes hemfikir. Bu durumu yine "yeni teknik direktör, yeni heyecan" klişesiyle açıklayanlar olduğu gibi, "Türkiye'nin kahramanı Şenol Güneş'in sihirli değneğine" bağlayanlar da var. Ben Şenol Güneş'in çok büyük bir teknik direktör olduğunu halen söyleyemiyorum. Ancak bu haftasonu oynanan Trabzonspor-Galatasaray karşılaşmasını izledikten sonra Şenol Güneş'i bugüne dek fazlasıyla hafife almış olduğumu, yanıldığımı farkettim ve bu durum bende değişik bir tatmin, mutluluk yarattı. Trabzonspor bu sene bu ligde izlediğim en iyi oyunlardan birini yansıttı sahaya o akşam. Minimum bireysel hata, takım halinde ve bireysel olarak cesur bir oyun anlayışı, muhteşem bir kaleci ve iştahla, ısırarak oynayan oyuncular.Attıkları golü, Onur'un kurtardıkları ve orta sahadaki akıllı ayaklarından gelen paslarla girdikleri pozisyonlar sanırım bu şekilde özetlenebilirdi. Hata yapmadılar mı? Elbette yaptılar. Ancak o kadar iyi bir oyun vardı ki sahada normalde en ufak hatada stadı inleten Trabzon seyircisi bile bunları farkedemedi; öylesine büyülenmişti herkes. Şenol Güneş'in bu takıma oynattığı oyundan dolayı tebrik edilmesi lazım. Her şeyi bir kenara bıraktım, istisnasız her pozisyondan sonra oyuncularına saha kenarından pozisyona üzülmeyi, sevinmeyi, hakeme tepki göstermeyi bırakıp bir an önce savunmadaki yerlerini almaları için uyarması bile ne denli konsantre olduğunu gösteriyor bize. Takımını düşünen profesyonel bir oyuncunun bu tip anlarda ilk düşünmesi gereken temel olguyu, oyundan kopmamayı bıkmadan usanmadan tekrar edip öğretmeye çalıştı Şenol Hoca maç boyunca. Bunda büyük ölçüde başarılı olduğunu da gördük. Burak, Colman, Alanzinho gibi adamlardan oluşan bir orta sahayla Galatasaray beklerine ve stoperlerine topla çıkma şansı tanımadı Trabzonspor, oyun disiplininden kopmadıkları için
Elbette bu harika karşılaşmada Galatasaray'ın da güzel oyunundan bahsetmemiz gerekir. Trabzonspor'a göre daha bireysel ama aynı derecede mücadeleci bir oyun sergilediler. Elano'nun bile müthiş bir hırsla savaştığını gördük. Caner'in hücüma katkısına, Gio Dos Santos'un süratle bezenmiş becerilerine, Sabri'nin geçirmekte olduğu olağanüstü mutasyona şahit olduk. Bu takımın bir numaralı santrforunun kesinlikle ve kesinlikle Baros olduğunu, Jo'nun iyi ki sadece kiralık alındığını olduğunu bir kez daha anladık. Keşke Fenerbahçe için de buna benzer şeyler söyleyebilseydik de haftasonundaki derbi için puan cetveline etkisi haricinde farklı heyecanlar duyabilseydik oyun namına.
Neyse, Şenol Güneş diyorduk biz esas... İnsani yönlerini, mikrofon ve kamera karşısındaki dürüstlüğünü, en önemlisi de kendini değiştirmeden, şov yapmadan, olduğu gibi davranıyor olmasını takdir etmişimdir her zaman. Bunca sene eleştirdikten ve beğenmedikten sonra şimdi mesleki olarak da iyi işler yaptığını farkedince, yanıldığıma sevinmem sanırım yine Türk insanına has "her zaman mağdurun yanında olmak" adlı bir özellikten kaynaklanıyor. Umarım Şenol Güneş beni ve benim gibi zamanında kendisini başarılı bulmamış herkesi yanıltmaya devam eder. Başarıyı bu camiadaki bir çok insandan daha fazla hakettiğine eminim. Böylece belki önümüzdeki yıllarda Trabzonspor'da ya da başka takımlarda elde edeceği başarılarla Şenol Güneş için "ülkemizin yetiştirdiği en başarılı teknik direktörlerden biri" diyebiliriz; tıpkı şu anda "bu camiadaki en düzgün adamlardan biri" diyebildiğimiz gibi.