24 Ağustos 2015 Pazartesi

Change

When you are a 35 year old rational, stubborn and -sometimes- arrogant bastard like me, you have a pretty fixed idea about certain concepts of life.
It is almost impossible to change them since they are based on pure logic, which you have checked and corrected numerous times following your own "perfect" assumptions. "You" can never be wrong about them if "you" are any judge.  :)

You will notice that most people in your friend-circle are going to accept you as you are while a few individuals will try to show you that you can be wrong in some of your rigid ideas about life. They will try to show you, with examples, how you are ignoring some other facts in life while simply focusing on your "realistic" assumptions. You are gong to mock them; you are going to use high amounts of sarcasm while discussing with them, because you just don't take these new ideas seriously. You think you are comfortable living according to your rules; yet you don't want to see what you may be missing, by turning your head away and see the rest of the scenery outside your line of sight.

And then... One day, totally out of the blue...

Something or somebody happens. A brighter light than the one you've been following throughout your life. It walks by you towards the other direction, leaving you with a mixture of wonderful scents and warmth to knock you off your feet. You can't help but turn your head to take a better look while you try to keep up with your "set and sure walk of life". That's  when you lose your balance, start stuttering and maybe even fall down flat on your face, only to discover that it was in fact  a dirty mud you've been striding in all this time.

When you get back up you are going to have two choices.

1. You will either try to catch up with your earlier walk in the mud, following a fake light, without knowing where this road is eventually going to take you.

2. You will turn around and try to walk this new road, towards this new direction, following a Wonder even your imagination couldn't have grasped until now.

If you want to go with the latter; you will have to forget everything you know, nay, everything "you THINK you know". It's a new road... One you have never set foot before.. You can't just start running on it, no.
You're going to crawl first, until your knees start bleeding.
You're going to fall down and lose your rhythm when you first start walking.
Bruised ankles, swollen feet, worn out shoes... It's not going to be easy.
You are going to have to adapt and change to this new approach after spending half of your life facing a totally different direction only to discover that it actually goes nowhere and you've already been through the finish line almost a decade ago.

Now... There is no finish line in this new road. It extends to eternity. If you can adapt and change you can turn on the cruise control and enjoy the scenery. And this time you are not going to be alone...

14 Nisan 2015 Salı

Başkan'ın Anlattıkları



Türkiye Dans Sporları Federasyonu Başkanı Sayın Tolgahan Çinkitaş aşağıdaki listeyi paylaşmış. Tek tek son dönemdeki "TDSF FAALİYETLERİNİ" listelemiş. İlginçtir, bu organizasyonların neredeyse tümünde TDSF sadece yasadan kaynaklı hakları gereği "izin veren kurum" rolünde. İzin için para alıyor karşılığında. Yani organizasyona en ufak katkısı ve desteği olmuyor. Elbette Sayın Başkan'ın organizasyona değer katan ve genellikle organizasyon süresinden 1-2 gün daha uzun devam eden katılımlarını buna dahil etmiyoruz. O katkının yeri apayrıdır...


Şimdi bir bakalım, bu organizasyonlarda TDSF'nin mevcut yönetimi nasıl bir rol oynamış, nasıl bir destek vermiş camiaya ve dansın gelişimine, hemen görelim:

Sayın Başkan'ın yazdığı liste üzerinden bire bir gidiyorum, yanlarına "TDSF katkısını" kırmızıyla yazarak. Bu "katıklar" TDSF ana sayfada bulunan aşağıdaki bağlantıdan referans alınmıştır:

http://tdsf.gov.tr/haber_detay/2014-2015-sezonunda-uygulanacak-olan-ucretler-hakkinda

TDSF 2014 – 2015 Sezonu Faaliyetleri 


WDSF METU OPEN Organizasyonu için ODTU Spor Kulübü Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 27-10-2014  

TDSF:  a) ULUSLARARASI WDSF YARIŞMALARI İÇİN WDSF İSİM HAKKI  bedeli olan EURO/İsviçre Frangı karşılığı TL TDSF Katkı Bedeli 

1. Antalya Dans Festivali Organizasyonu için Kemal Keskin ve İbrahim Keskin’e
Etkinliğin Tarihi 27-10-2014

Eskişehir Dans Festivali Organizasyonu için Angora DSK Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 27/28-03-2015

Teşekkürler TangoToIstanbul Organizasyonu için İstanbul Tango Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 26/29-03-2015
Teşekkürler Uluslararası İstanbul Dans Festivali için Kemal Keskin’e
Etkinliğin Tarihi 02-04-2015
Bodrum VİVA Dans Festevalinin Organizasyonu için Bodrum Ritim Dans Spor Kulübü Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 24/25/26-04-2015

Teşekkürler ANTALYA MEDITERRANEAN LATİN DANS FESTİVALİ Organizasyonu için Burak Ürgen’e
Etkinliğin Tarihi 14-05-2015 

Sporla ilgisi olmayan, tamamen eğlence amaçlı bu organizasyonlar için organizatörlerden ne kadar "katkı payı" alındığı bilinmemektedir. 




Aşağıda yer alan organizasyonlar TDSF yönetimi tarafından kulüplere hiçbir RESMİ İHALE açılmadan devredilen, masrafları tamamen KULÜP TARAFINDAN karşılanan, fakat TDSF bütçesinde masraflar federasyon kasasından çıkıyor gibi gösterilen yarışmalardır.

USULSÜZDÜR!


SSD SALSA 1. Etabı Organizasyonu için AKİF OKU Dans Kulübü Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 30-11-2014
 Dans Sporu 1. Etabı Organizasyonu için KOÇ DANS Spor Kulübü Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 06-12-2014
SSD SALSA 2. Etabı Organizasyonu için ÇABED Spor Kulübü Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 27-12-2014

SSD SALSA 3. Etabı Organizasyonu için Adana Dans Atölyesi ve Spor Kulübü Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 17-01-2015

Dans Sporu 2. Etabı Organizasyonu için Star Dans Spor Kulübün Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 17-01-2015
Dans Sporu 3. Etabı ve Türkiye Şampiyonası Organizasyonu için İtü Dans Takımı Murat Çoruh’a
Etkinliğin Tarihi 07-02-2015
SSD SALSA 4. Etabı Organizasyonu için İtü Dans Takımı Murat Çoruh’a
Etkinliğin Tarihi 08-02-2015
SSD SALSA 5. Etabı Organizasyonu için Fit Dance Gençlik ve Spor Kulübü Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 07-03-2015
Dans Sporu 4. Etabı Organizasyonu için Boğaziçi Üniversitesi Dans Kulübü Başkanlığına
Etkinliğin Tarihi 12-04-2015
SSD SALSA 7. Etabı Organizasyonu için Muğla GDSK 
Etkinliğin Tarihi 02-05-2015
Dans Sporu 5. Etabı Organizasyonu için Tango Dans Spor Kulübü
Etkinliğin Tarihi 10-05-2015
SSD SERBEST STİL Türkiye Şampiyonası Organizasyonu için İtü Dans Takımı Murat Çoruh’a
Etkinliğin Tarihi 24-05-2015
SSD SALSA 8. Etabı Organizasyonu için Bodrum Dans Kulübü 
Etkinliğin Tarihi 30-05-2015
Dans Sporu 6. Etabı Organizasyonu için Bodrum Dans Kulübü 
Etkinliğin Tarihi 31-05-2015
SSD A.TANGO Türkiye Şampiyonası Organizasyonu için İtü Dans Takımı Murat Çoruh’a Etkinliğin Tarihi 31-05-2015
Devam ediyoruz...


WDSF Gloria World Open Organizasyonu için Seans Organizasyona
Etkinliğin Tarihi 21-03-2015

Bu yarışma bir SEANS ve GLORIA ortak organizasyonudur. TDSF’nin yaırşma organizasyonunda en ufak bir katkısı yoktur. Sadece yarışmanın yapılması için izin vermiştir, bunu da tüzüğündeki şu kapsama dahil etmiştir:

a) ULUSLARARASI WDSF YARIŞMALARI İÇİN WDSF İSİM HAKKI  bedeli olan EURO/İsviçre Frangı karşılığı TL TDSF Katkı Bedeli 

Red Bull BC ONE Dünya Breakdans Şampiyonasının Türkiye elemesi Organizasyonu için Redbull’a
Etkinliğin Tarihi 29-03-2015
Aynı durum burada da geçerlidir:
ULUSLARARASI DİĞER ÖRGÜTLERİN VE DİĞER ORGANİZASYONLARIN YARIŞMALARI İÇİN 1.500,00 TL TDSF KATKI BEDELİ. 


SSD SALSA 6. Etabı ve Türkiye Şampiyonası Organizasyonu için Kemal Keskin’e
Etkinliğin Tarihi 05-04-2015

Duyduğum kadarıyla bu yarışma için organizasyondan talep edilen meblağ 15000 TL civarında. Gerçek rakamı bilemiyoruz, zira TDSF yönetimi hiçbir belge sunmadı ve paylaşmıyor




TDSF 2014 – 2015 Hakem Seminerleri

DANS SPORU (LATİN &STANDART) HAKEM VİZE SEMİNERİ ANKARA
Etkinliğin Tarihi 02-11-2014 

KATILIM PAYI: 150 TL

SALSA ADAY HAKEM KURSU VE HAKEM VİZE SEMİNERİ VE TERFİ SINAVLARI İSTANBUL
Etkinliğin Tarihi 08-11-2014
KATILIM PAYI: 300 TL 

 DANS SPORU (LATİN &STANDART) HAKEM GELİŞİM SEMİNERİ 1

Etkinliğin Tarihi 11-10-2014

KATILIM PAYI: 150 TL 


DANS SPORU (LATİN &STANDART) HAKEM GELİŞİM SEMİNERİ 2
Etkinliğin Tarihi 20-11-2014 
KATILIM PAYI: 150 TL 


SERBEST STİL ADAY HAKEMLİK KURSU ANKARA
Etkinliğin Tarihi 23-11-2014 
KATILIM PAYI: 300 TL 

DANS SPORU (LATİN &STANDART) ADAY HAKEMLİK KURSU ANKARA
Etkinliğin Tarihi 09-02-2015  
KATILIM PAYI: 300 TL 

DANS SPORU (LATİN &STANDART) HAKEM GELİŞİM SEMİNERİ 3
Etkinliğin Tarihi 27-02-2015
KATILIM PAYI: 150 TL 


DANS SPORU (LATİN &STANDART) HAKEM GELİŞİM SEMİNERİ 4
Etkinliğin Tarihi 23-03-2015   
KATILIM PAYI: 150 TL 


SERBEST STİL HAKEM VİZE SEMİNERİ, GELİŞİM SEMİNERİ VE ADAY HAKEMLİK KURSU İSTANBULDA 
Etkinliğin Tarihi 28-03-2015   
KATILIM PAYI: 150 + 300 TL 


27 VEYA 28 NİSAN 2015 SSD SALSA ANTRENÖR GELİŞİM SEMİNERİ
Etkinliğin Tarihi 27-04-2015     
KATILIM PAYI: 150 TL 

ARJANTİN TANGO ADAY HAKEM KURSU VE HAKEM GELİŞİM SEMİNERİ, VİZE SEMİNERİ İSTANBUL
Etkinliğin Tarihi 18-04-2015    
KATILIM PAYI: 150 + 300 TL 
TDSF 2014 – 2015 Antrenörlük Kursları 
BURSADA 2.KADEME ANTRENÖRLÜK KURSLARI   
Etkinliğin Tarihi 26-01-2015

KATILIM PAYI: 700 TL 

ANKARADA 1.KADEME YARDIMCI ANTRENÖRLÜK KURSLARI   
Etkinliğin Tarihi 06-04-2015


 KATILIM PAYI: 650 TL 


Sayın Başkan'ın listesi bu kadar... Gerçekten harika işlere imza atılmış, inanılmaz bir gelir elde edilmiş.

Antrenörler, sporcular, kulüpler üzerinden muhteşem gelir elde edilmiş. 
Bunun karşlığında:
  • Sporculara HARCIRAH dahi verilmemiş.
  • Lisanssız eğitim veren ANTRENÖR veya OKULLARa yönelik hiçbir girişimde bulunulmamış.
  • Sürekli olarak "Devlet ödeneğimiz düşük" bahanesi öne sürülmüş.
  • Kaynak hep sistemin içinde yer alan, federasyonun hizmet etmesi gereken aktörlerden, antrenör, sporcu ve kulüpten yaratılmış:
  • ÖZERK Federasyonların en önemli gelir kapısı olan dışarıdan sponsor kaynağı yaratmaya yönelik en ufak bir girişimde bulunulmamış.

Federasyon yönetimi hep almış, hiç vermemiş.

Sporcular, antrenörler ve kulüpler ise hep VERMİŞ....

Sayın Başkan'a ve yönetim kuruluna bu son derece VERİMLİ dönem için teşekkürlerimi sunarım.

Genel Kurul delegelerine de bu muhteşem ve efsanevi dönemin devamı için gerekeni yapmalarını öneririm.

Teşekkürler.

8 Şubat 2015 Pazar

Son Umut'un Getirdikleri

Bu kadar film izleyen bir adam olarak yıllardır Türkiye'den bir oyuncunun önemli bir uluslararası bir törende ödül kazanmasını bekliyorum.
Mesela Cem Yılmaz'ı en çok bu yüzden eleştiriyordum. Çünkü artık Türk seyircisini tekrar tekrar tavlamanın Cem Yılmaz adına işin kolayına kaçmak olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar çok sevsem de Cem Yılmaz'ın artık Sadri Alışık olmayı bırakıp, biraz da, ne bileyim, mesela Jerry Lewis olabilmesini bekliyorum. Cem Yılmaz'da bu potansiyeli görüyorum zira...
Bütün bunları düşünürken bir de bakıyorum Yılmaz Erdogan Water Diviner ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazanmış, Avustralya'nın en önemli sinema ödüllerinde. Yanlış olmasın, AACTA ödülleri öyle bizim tırt Kral TV Müzik Ödülleri'ne benzemez. Zaten ekli videoyu görünce anlayacaksınız işin ciddiyetini.
Ne var bunda, ne güzel işte diyeceksiniz... Sorun şu:
Yılmaz Erdoğan'ın bu ödülü aldığından kaçımız haberdarız?
Böyle bir haber nasıl olur da sosyal medyada yayılmaz?
Dün gece baktık, sözlükte bununla ilgili özel bir başlık bile yok.
Bu kadar geniş bir facebook listem var ve tek bir kişiden bile bu paylaşımı görmedim.
Twitter'da hashtag olarak rastlamadım.
Hiçbir yerde yok!
Water Diviner'ın ülkemizde yarattığı en önemli farkındalıktı, Russell Crowe gibi bir adamın çektiği, bizimle ilgili, bizi öven, bizim tarafımızı tutan, bizi haklı çıkartan, bize bel altı vurmayan bir filme ilgi göstermemiş olmamız... Türk milletinin büyüklüğüyle ilgili bütün verilerin toplumsal hafızadan silinmeye çalışıldığı bir dönemde, bizi silkeleyip kendimize getirecek daha iyi bir şey bulamazdık oysa. Ama hayır... Kimse çekimlerine gitmedi (Ömür Gedik yazdı), kimse filmin mutlaka izlenmesi gerektiğini söylemedi, "yahu kötü bile çıksa film, bizimle ilgili işte, gidin görün" diyemedi... Oysa Midnight Express bizi yerden yere vuruyor diye 35 senedir bu ülkenin gündeminde.
Aynı şey Yılmaz Erdoğan'a yapılıyor şimdi...
Seversiniz, sevmezsiniz... Politik açıdan doğru bulursunuz, bulmazsınız...
Kendinizden bilirsiniz, bilmezsiniz...
Türkiye'yi temsilen, bir Türk askerini canlandırdığı yabancı bir filmdeki rolüyle son derece önemli aktörlerin, yapımların yer aldığı bir törende ödül kazandı bu adam.
Hadi sinemadan anlamıyorsunuz, haber yapmayı da mı bilmiyorsunuz? Bu başarıyı nasıl yüceltmezsiniz?
Nasıl olur da, "Türk sinemasının ve oyuncularının önü bugün açılmış olabilir" demezsiniz?
Şaka gibi... Türk'ün gerçekten, Türk'ten büyük DÜŞMANI yok..
Sonuna kadar izleyiniz:

5 Şubat 2015 Perşembe

Whiplash

WHIPLASH

veya



(Haydi Bakalım Hoca, Hodri Meydan!
Hangimiz Daha Psikopat Görelim)



IMDB:  8,7
Metascore: 88
EMDB: 8



Yaklaşık bir ay önce Türkiye eski salsa şampiyonlarından Alper Güleçoğlu Facebook üzerinden bir mesaj attı:

"Abi Whiplash tam senlik... İzlersin."


J.K Simmons ve Miles Teller harika birer performans sergiliyorlar
http://www.mongrelmedia.com/MongrelMedia/files/c7/c71d5881-a584-4261-8e3c-5c33ae1244a7.jpg
















Zaten ilanları ve fragmanıyla dikkatimi çekmiş bir filmdi ama son 2-3 haftalık süreçte filmle ilgili bana direkt gelen veya insanların paylaşımlarından gördüğüm övgüler bitmek bilmedi. NihayetWhiplash'i Pazartesi akşamı Cinemaximum Akasya'nın VIP salonunda izledim. Sadece 26 kişilik bir salon ve ayak destekli, geniş, yatabilen koltuklarıyla ekstradan vereceğiniz 5-6 TL farka fazlasıyla değiyor.  Çok uzun veya çok popüler filmler için kalabalıktan kaçmak adına iyi bir çözüm. Tavsiye ederim.


Whiplash uzun uzun değerlendirilmesi gereken, sıradışı bir film. Yönetmeninden, oyunculuk performanslarına kadar derinlemesine inceleyebiliriz. Fakat özetlememiz gerekirse;

Whiplash rahatsız bir film.
"Rahatsız edici" değil, yanlış olmasın... Sadece "rahatsız". Rahata bir türlü eremiyor; hatta ermek istemiyor. İlla bir şey batacak, başka türlü olamıyor, olduramıyor Whiplash.

Whiplash çok güçlü bir film.
Kenarlarında gezinemezsiniz. Tam orta yerinde, içinde tutar sizi Whiplash. Canınız istediğinde birkaç saniye de olsa filmin dışına çıkıp, sonra tekrar odaklanamazsınız. Öyle yarım yamalak izleyemezsiniz Whiplash'i, buna müsaade etmez. Karakterleri gibi, senaryosu gibi bu anlamda da uç bir noktada Whiplash.

Whiplash cesur bir film.
Daha 20. saniyesinde hem protagonisti, hem antagonist'i aynı kareye sürüp çatışma yaratan bir senaryo her filmin göze alacağı iş değildir. Önce birini tanıtır, hayatından kesitler verir; sonra diğerine odaklanır konvansiyonel sinema. Whiplash'in konvansiyonel kalmak gibi bir derdi yok, gelişine vuruyor.

Whiplash dengesiz bir film.
Yine kötü anlamda değil... Hangi karaktere karşı ne hissedeceğinizi, bir olaya karşı ne tepki vereceğinizi bilemiyorsunuz. Filmin başından sonuna kadar böyle gidiyor. J.K Simmons'ın fragmanlardan itibaren "ooo abi problemli" hissiyatı yaratan Fletcher karakteri hakkında, film bittikten sonra bile ne düşüneceğinizi bilemiyorsunuz. Sonra fark ediyorsunuz ki Andrew'a "saflığından" dolayı kızmaya hakkınız yok. Çünkü sizinle de aynı şekilde oynamış Whiplash.

Whiplash doyurucu bir film.
Bunu iyi anlatabilmek için tam tersine dair bir örnek verelim. John Wick doyurucu bir film değildi mesela. Üzerine 1,5 porsiyon sinema daha alsam anca doyardım. İşte John Wick'i izledikten sonra içinizde oluşan boşluğu dolduran o 1,5 porsiyon sinema Whiplash'tir. Sadece doyurucu değildir; aynı zamanda da lezzetlidir. Yedikçe yiyesiniz gelir; son dilime geldiğinizi farkettiğinizde, daha yavaş çiğnemek, o son lokma hiç bitmesin istersiniz.


Fletcher'ın bu "kalaylamaları" seyirciyi yeniden orta okul yıllarına götürüyor
http://waytooindie.com/wp-content/uploads/2014/12/jk-simmons-whiplash.jpg


Bütün bunların yanında, filmi izlemeden önce etrafımdan aldığım Forrest Gump, The Usual Suspects, Shawshank Redemption ötesi tepkilerin yarattığı beklentinin yersiz olduğunu da söylemeliyim. Bu suni beklenti yüzünden filmi belki de hak ettiği yere koyamadım; zira bende yaratılan algıyı karşılayamadı. Whiplash etraftan gelen tepkiler çerçevesinde "abartılmış" (overrated) bir yapımdır. Fakat American Sniper'ın En İyi Film Oscar'ına aday olduğu ortamda gerçekten de başyapıttır. 

Sonuç olarak Whiplash özgün bir senaryo, başarılı bir kurgu ve harika oyunculuk performansları içeren, çok iyi bir film, Oscar alacaktır, özellikle J.K Simmons'ın performansı altın heykelciği hak eder cinsten. En iyi film alabileceğini zannetmiyorum.

Eğer jazz müziğiyle ilgileniyorsanız, film boyunca çalan şarkılara arkadaşının düğününde Imperial March duymuş Star Wars fan'ı tepkisi vereceğinizden eminim. Eğer jazz müziğiyle pek ilgilenmediyseniz, bu film başlamanıza vesile olabilir. Çok başarılı performanslar var. Soundtrack albümü mutlaka edinilmeli...

Arşivimizde 10 üzerinden 8'lik filmler arasında kıymetli bir yeri olacaktır; Oscar'lık başyapıtlar rafının hemen altında...


Birdman incelemesinde görüşmek üzere ;)

4 Şubat 2015 Çarşamba

St. Vincent ve Aziz Bill Murray

St.Vincent (Komşum Bir Melek)
Halen gösterimde olan filmin naçizane değerlendirmesidir efendim...
IMDB: 7,3
Metascore: 64
EMDB: (Eddie's Movie Database):  7,5
Başrol: Bill Murray
Yönetmen: Theodore Melfi

http://i.ytimg.com/vi/YVHqTF203_0/maxresdefault.jpg
Vincent çiçek sularken 48 fıskiye gücündedir. 
Bill Murray'nin yeri benim için ayrıdır. İlkokul yıllarımda hayal meyal Ghostbusters'la başlayan münasebetlerimiz, 1993'te Groundhog Day ile sağlamlaştı. O günden bu yana çok iyidir aramız. Tabii ki kariyerinin bir bölümü benim sinema algı başlangıç yıllarımın öncesine dayandığından, o dönemdeki filmlerinin bir kısmını (Tootsie, Caddyschack, Stripes, Scrooged) sonradan izleyerek arayı kapattım. Bill Murray filmleri belki hiçbir zaman "başyapıt" olamadı ama hep keyif verdi.
St. Vincent sadece Bill Murray'in kariyerine sirayet eden bu istikrarı korumakla kalmıyor, sinemada komedinin sıradanlaştığı, kahkahanın fazlasıyla ucuzladığı bir dönemde, kaliteyi yeniden tanımlıyor.
Basit kelime oyunları, bel altı espriler, aynı "geyiğin" defalarca tekrarıyla değil, anlattığı hikaye ve karakterlerle gülümsetiyor St. Vincent. Hikayenin içerisinde komedi de var, dram da. İçinizi cız ettirecek "bu da mı gol değil" anlarıyla harmanlanan, gözyaşlarınızla ıslanan bir komedi St.Vincent.
Eşinden ayrı bir annenin büyümüş de küçülmüş oğlu ile yaşlı, huysuz, bildiğini okuyan adamın ilişkisini ele alması itibariyle, filmin "About A Boy" (respect, Nick Hornby) ile benzerlik taşıdığını söyleyebiliriz. Bill Murray'in Vincent karakteri ise The Big Lebowski'de Jeff Bridges ile efsaneleşen "The Dude", American Beauty'de Kevin Spacey'in canlandırdığı "Lester Burnham" ve biraz da Married With Children'daki Al Bundy karakterleriyle ortak yönler taşıyor. Karakter Bill Murray'e o kadar yakışmış ki, sanki her hareketi, her repliği özel hazırlanmış gibi duruyor. Henüz filmin ilk cümlesinden, film bittikten sonra sizi 10 dakika boyunca yerinize mıhlayan "credits" bölümünün sonuna kadar Vincent'a -ve çorap üstü sandaletlerine -kilitleniyorsunuz.
Hayattan bezdiğiniz zamanlarda, Groundhog Day ve Phil'i hatırlayın ;)
http://www.sammcnerney.com/wp-content/uploads/2015/01/groundhog-day.jpg
"Groundhog Day Bill Murray" ve "St.Vincent Bill Murray" arasında huysuzluk, umarsızlık,bencillik gibi benzerlikler göreceksiniz. Bill Murray'in sıradışı oyunculuğuna ve karaktere adapte olmaktansa, karakteri büyük bir ustalıkla kendisine adapte edişine şahit olacaksınız. Bir de nasıl yaşlandığını fark edeceksiniz... Belki bilmeyenleriniz vardır, Groundhog Day sadece bir film değil, gerçekte de yaşanıyor. Geleneksel olarak her sene Punxsutawney, Pennsylvania'da "kış mevsiminin daha ne kadar süreceğini anlamak için" düzenlenen bir çeşit festival aslında Groundhog Day. Bu sene de henüz iki gün önce, 2 Şubat'ta yapılmış. İnsan bazen düşünüyor. Keşke Groundhog Day gerçekten de içinden çıkılamayan ve sürekli aynı günün tekrar ettiği bir döngü olsa da, Bill Murray gibi adamları içine koyup, sonsuza dek koruyabilsek....

Neyse efendim... Netice olarak, St. Vincent, hele ki "ain't us" ve "anus" arasındaki telafuz benzerliğinden 8 kez espri çıkartmaya çalışan The Interview gibi seviyesiz işlerin prim yaptığı bir dönemde, gerçek bir başyapıt sayılmalıdır.
Keyif alacaksınız. Alamazanız yine gelin, size göre de bir film buluruz elbet... smile emoticon

3 Kasım 2014 Pazartesi

METU Open Efsanesi

(Dansla İlgilidir)
Geleneksel bir hal alan Uluslararası METU Open Dans Sporu yarışmaları bu sene 13. kez düzenlendi Ankara'da.
Ben de geleneksel olarak yine gidemedim izlemeye... 
Fakat bu kez oturduğum yerden izleme şansım oldu. İnternet'te stream olarak yayımlandı yarışma. Üstelik de öyle "hadi bakim arkadaş al sen şu kamerayı eline, çek işte bir şeyler" kafasında, titreyen, sallanan bir görüntü ile de değil... Jimmy Jeep'ler sabit kameralar, görüntü geçişleri...
Son derece kaliteli, dans sporuna başladığımız ilk yıllarda imrendiğimiz, izlerken hayranlıkla ağız suyu akıttığımız profesyonel görüntüler vardı yayında.
Duygulandım ve de kıskandım ne yalan söyleyeyim. Çünkü yıllar öncesinden bu yana, dans sporu yarışmalarının ülkemizde gelmesi gereken noktanın bu olduğunu, soğuk spor salonu atmosferinden balo salonu seviyesine geçilmesi gerektiğini söylüyoruz. METU Open da bir spor salonunda yapıldı ama o salona oyle bir makyaj yapılmıştı ki, baktığınız zaman dekore edilmiş Swissotel Fuji salonundan farkı yoktu...
Hep söyledik... Kalite arıyorsanız, o kaliteyi en temelden başlatmak gerekiyor. Sporcuya kaliteli yarışma ve idman imkanları sunmazsanız, sporcunun ulaşabileceği kalite seviyesini de sınırlamış olursunuz.
Dans sporundaki kaliteyi arttırdığı için,
her geçen yıl üzerine koyduğu için,
dans sporu yarışmalarını ülkemizde "aman ha kot pantolonla gitmeyelim, ceketsiz gitmeyelim, ayıp olur vallahi" seviyesine bir adım daha yaklaştırdığı için;
METU Open bu ülkenin açık ara Dans Sporu gururudur.
Bugün dünya şampiyonalarında final gören çiftlerimizin eğitmenlerini yetiştirdiği için;
Yarın dünya şampiyonalarında final görecek çiftlerimizin eğitmelerini de yetiştirecek adımları attığı için;
Bugünün dünya şampiyonlarını burnumuzun dibine getirdiği için;
ODTÜ Eşli Danslar Topluluğu bu ülkenin açık ara, bir numaralı Dans Sporu Lokomotifidir,
Topluluğun dününde ve bugününde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.
Önünüzde saygıyla eğiliyorum.
Darısı ülkemin "Türkiye Şampiyonaları", "Federasyon Kupaları", "Kulüplerarası yarışmalarının" başına... 

30 Ekim 2014 Perşembe

Oynamadan Maç Almak

İsmail Kartal hocamız her mikrofon karşısına geçtiğinde, soylediklerini her dinlediğimde veya okuduğumda gerilim filmi izlermiş gibi koltuğa yapışıyorum. Bu kez de Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi öncesi basın toplantısında Diego'yla ilgili olarak döktürmüş, sağolsun...


http://www.ntvspor.net/haber/futbol/116135/besiktastan-daha-formdayiz?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter

Diego takıma henüz adapte olamamış, o yüzden fazla forma şansı bulamıyormuş.
İsmail Hoca'nın Diego'dan beklentisi "oynadığı zaman maç almasıymış".

Sonuna kadar katılıyorum...
Biz de Diego'dan oynadığı zaman maç almasını bekliyoruz.
Diego zatan hangi takımda oynasa, beklenti böyle olur.
Çünkü o kadar kaliteli bir oyuncu Diego.
Fakat işte bu sezon henüz herhangi bir maçı tek başına alamadı Diego...
Neden alamadı biliyor musunuz?

Çünkü doğru dürüst oynatılmadı!

Kaç maça ilk 11 başladı?
Kaç dakika sahada kaldı?
Kritik duruma gelen bütün maçlarda sahadan ilk alınan hep Diego değil miydi?

Peki diğer oyuncular için de "bize maç almasını bekliyoruz" diyor mu İsmail Hoca?
Mesela Alves için, Sow için, Kuyt için, Emenike için?

Eğer diyorsa... Mesela Akhisar maçını alamadıklarında, neden kenara çekilmediler?
Yok eğer bunu diğer oyuncular için demiyorsa, Diego'nun suçu ne?
Çok kaliteli oyuncu olmak mı?

Ligin tel tel dökülen takımlarından Gençlerbirliği ile içeride oynarken bile ilk 11'e almadı Diego'yu İsmail Hoca.

Sonra da "Diego takıma henüz ısınamadı", "Diego'dan maç kazanmasını bekliyoruz"...

Saha içinde olmadan maç kazanmak futbolcunun değil Teknik Direktör'ün işidir. 


Futbolcu Diego'yu "kenarda oturduğu" maçları "alamadığı" için beğenmeme hakkı varsa İsmail Kartal'ın
Teknik Direktör İsmail Kartal'ı "kenarda, takımın başında olmasına rağmen maçları alamıyor" diye eleştirme hakkı vardır cemaatin :) 

Bu devirde hala tek bir oyuncudan "maçı almasını" bekleyen Teknik Direktör de az bulunur, o da ayrı meseledir...