Bazıları şanslıdır. İyi bir aileye, eğitimlerini fazlasıyla karşılayabilecek ekonomik güce, düzgün bir hayat kurmak için gerekli imkanların olduğu bir eve bırakır leylekler onları.
Bazıları da şanssızdır. Ne doğru düzgün bir aile bulurlar, ne para, ne de hayal edilesi bir geleceğe dair umut kırıntıları, gözlerini bu dünyaya açtıklarında.
Şanslı olanların bazıları akıllıdır. Kucaklarına düşen bu fırsatı iyi değerlendirirler ve olması gerektiği gibi, sağlam bir hayat kurarlar kendilerine; çocuklarına bırakmak üzere.
Şanssız olanların da akıllıları vardır. Onların “şanslı”lardan çok daha akıllı olması gerekir, evet, ama bir tutarlarsa hayatın ucundan, belki biraz da kaderin, kısmetin yardımıyla, doğdukları gün anne-babalarının hayal bile edemeyecekleri günler görebilirler; çocuklarını “şanslı” kılmak adına...
O kadar akıllı olmayanlar ise belki de kendilerini böylesine kısır bir hayatın içine bırakan leyleklere duydukları kini kendilerinden, çevrelerinden, kısacası dünyanın geri kalanından çıkartmayı tercih ederler. Kavgayla, dövüşle geçer ömürleri. Sırf “ekmek elden, su gölden” diye hapse girip orada yaşayanları vardır. Onların, bırakın şanslı-şanssız doğmayı, çocukları bile olmayabilir...
Bir de tüm bunların arasında en aptal olanlar vardır. Şanslı doğup, elindekinin kıymetini bilmeyip ya da bilmesine rağmen bununla yetinmeyip hep daha fazlasını, daha farklısını kovalayan, bunu yaparken de hem gözü hem de gönlü kime, neye, ne kadar zarar verdiğini görmeyecek kadar körleşen aptallar... Onların çocuklarının nerede, nasıl bir ortamda doğacakları belli olmaz. Geriye ne kaldıysa onun içinde bulur çocuk kendini. Ama şurası kesindir: Ne kadar para-pul, imkan, şan-şöhret içinde doğarsa doğsun, her zaman “şanssız” olacaktır bu çocuk. Çünkü her an kendi evladının payına düşeni bile, ne olacağını düşünmeden elinden alabilecek birinin çocuğu olarak gelmiştir bu dünyaya.
Şimdi şöyle bir bakın aynaya... Bunlardan hangisini görüyorsunuz? Gördüklerinizden memnun musunuz? Memnunsanız, gurur duyun kendinizle. Çocuklarınız için de mutlu olun.
Şimdi şöyle bir bakın aynaya... Bunlardan hangisini görüyorsunuz? Gördüklerinizden memnun musunuz? Memnunsanız, gurur duyun kendinizle. Çocuklarınız için de mutlu olun.
Yok memnun değilseniz, artık oturup düşünmenin vakti gelmiş demektir. Nerede yanlış yaptığımızı, kimi üzdüğümüzü, nelere zarar verdiğimizi görüp, bunlarla yüzleşip, çocuklarımızın leyleklerden nefret etmelerinin önüne geçecek bir yol bulmamız gerekiyor demektir. Merak etmeyin hala hiçbir şey için geç değil. Başarabiliriz... Unutmayın, biz şanslı doğduk; leylekler bizi seviyor.