Alıştığımız gibi sezonun bitmesiyle beraber transfer hareketliliği ve dedikoduları hızlı bir şekilde başladı. Fenerbahçe'nin Krasiç takibi, Beşiktaş'ın Queresma çılgınlığı derken en mantıklı ve anlamlı transfer haberi Galatasaray'dan geldi. Fenerbahçe'nin Avrupa Ligi'ndeki rakiplerinden, Hollanda'nın Bursaspor kıvamındaki şampiyonu Twente'nin en önemli iki oyuncusundan birini istiyordu Galatasaray; Miroslav Stoch. Fenerbahçe'ye karşı oynadığı karşılaşmaların birini canlı birini de televizyondan izledikten sonra Stoch'un çabukluğuna ve topla kurabildiği son derece anlayışlı ve nazik ilişkiye hayran olmuştum. O sıralar aslında Chelsea'de oynadığından ve Twente'ye kiralık geldiğinden haberim yoktu tabi. Dediğim gibi transfer gündeminin en ciddi ve mantıklı hamlesi Galatasaray ve Stoch ilişkisi gibi gözüküyordu bir kaç gün öncesine kadar ve ben içimden "helal olsun, çok iyi adam alıyorlar" diye hayıflanıyordum. Ta ki dün akşam üzeri Cenk beni arayıp "abi ne biçim takımsınız ya. 2 aydır almaya uğraştığımız adamı 6 saatte aldınız, bravo. Biliyorum bak sabah 11'de tarifeli uçak var burdan Londra'ya, ona binmiştir sizinkiler, al işte bak saat 17:00, tam 6 saat." diyene kadar.
Duyar duymaz Fenerbahçe resmi sitesinden olayı doğruladım ve hemen haberleri takip etmeye başladım. Tabi bu haberler arasında en çok beklenen ve dikkat çeken Adnan Polat'ın açıklamaları oldu. Sayın Polat -hiç sanmıyorum ama- umuyorum ki bu açıklamaları heyecan ve sinirin etkisiyle yapmıştır.Zira bunlar "Yönetici nasıl olmamalıdır, neler söylememelidir" sorusuna çok güzel cevap olabilecek sözlerdir. Buyrun bir inceleyelim Adnan Polat'ın söylediklerini ve gereken yerlerde madalyonu çevirip bir de diğer tarafına bakalım hep beraber:
- Fenerbahçe'nin büyük kulüpler arasındaki "centilmenlik anlaşmasına" uygun hareket etmediğini, bunu bozduğu belirtiyor Sayın Polat.
Şahsen benim hatırladığım bu tip bir centilmenlik anlaşması var. Evet, var. O zamanlar Süleyman Seba Beşiktaş, Alp Yalman Galatasaray, Metin Aşık da Fenerbahçe'nin başkanlarıydı yanılmıyorsam. Meşhur Tanju ve Hasan Vezir kaçırmalarından bir süre sonra bir araya gelip basına poz vermişlerdi ve "bundan sonra birbrimizin futbolcularını kaçırmak yok" tadında bir şeyler söylemişlerdi, güler yüzlerle. Sayın Polat bu anlaşmaya gönderme yapıyor olabilir elbette ama biraz eski sanki... Pek de ihtimal vermiyorum o yüzden buna. O zaman Sayın Polat'ın etik değerlerden bahsettiğini söyleyebiliriz sanırım. Etik çerçevesinde incelediğimizde de olayda pek bir eksiklik göremiyorum ben gerçi. En kaba haliyle baktığınızda iki profesyonel kulüp bir profesyonel futbolcuya talip olmuş ve kulübüne bonservis tekliflerinde bulunmuş. Bunlardan biri kulübün talep ettiği bonservisi 2 aydır uğraşmasına rağmen aşağı çekememiş, buna mukabil kendi teklifini de yukarı çıkarmamış, öyle bekliyor askıda. Diğeri de gidip "ne istiyorsunuz kardeşim bu adam için, söyleyin verelim" prensibiyle yaklaşmış, petrol zengini Arap Şeyhi edasyıla. E haliyle futbolcunun haklarına sahip olan kulüp de bu ikinci teklifi kabul etmiş. Bunda etik olmayan bir durum yok...
Elbette farkındayım, bu biraz salağa yatmak oluyor. Her ne kadar zaten Sayın Polat söyledikleriyle bizleri biraz "salak" yerine koyuyor olsa da biz yine yatmayalım salağa, adam gibi analiz edelim. Fenerbahçe ve Galatasaray'ın arasındaki rekabet, dostluk, vesaire sebebiyle bu duruma daha farklı ve hassas yaklaşılmalıydı diyor Sayın Polat kendince. Bence tam tersi.... Galatasaray ve Fenerbahçe çok ciddi iki rakip ve üstelik her hareketleri birbirini etkileyen son derece yakın iki rakip. Siz hiç Barcelona'nın sırf Real Madrid de aynı adamı istiyor diye o adamın peşinden koşmayı bıraktığını gördünüz mü? Ya da Alex Ferguson sizce "aa bunu Chelsea de istiyormuş, boşver o zaman almayalım" demiş midir mesela vaktinde Rio Ferdinand için? Pek sanmıyorum.... Gidip soralım diyeceğim ama Sir Alex madara eder bizi alaycı cevaplarıyla diye korkuyorum. :)
Adnan Polat'ın da buna benzer realist ve güç arttırımına yönelik kararları yönettiği şirket için her gün defalarca aldığına eminim. Yoksa zaten Sayın Polat'ı muhtemelen bu denli başarılı ve paralı bir iş adamı olarak tanımamış olurduk. Kaldı ki artık iyice globalleşen futbol dünyasında -bunca yoğun fikstürlü Avrupa kupası varken- Fenerbahçe ve Galatasaray'ın aynı futbolcu peşinde koşmasıyla, Galatasaray ve atıyorum PSG'nin ayn adamın peşinde olması arasında pek de bir fark yoktur, realist bakış açısıyla.
- Yurt içinde rakiplerinin ilgilendiği oyunculara teklif götürmeme nezaketini Galatasaray'ın bugüne dek hep gösterdiğini söylemiş Sayın Adnan Polat.
Doğrudur, bilemeyiz ama doğru kabul ediyoruz. Neticede Galatasaray Spor Kulübü Başkanı söylüyor bunu birinci ağızdan. Lakin Galatasaray'ın daha geçtiğimiz sezon Ali Turan olayında yaşadığı durumun bir benzeri değil midir bu? Hatta bence çok daha naif bir olaydır Stoch hadisesi. Galatasaray nasıl transfer etti Ali Turan'ı? UEFA'nın tüm kulüplere tanıdığı bir haktan istifade ederek. Sözleşmesi 6 ay içerisinde sona erecek futbolcularla görüşmek için kulüplerin o futbolcunun halen sözleşmeli olduğu kulüpten izin almaları gerekmiyor, direkt futbolcuyla irtibat kurabiliyorlar. Kayserispor çok itiraz etti bu duruma, kamuoyunu etkilemeye çalıştı ancak nafile. Galatasaray olmasa bir başkası konuşabilirdi Ali Turan'la. O zaman siz o noktaya getirmeyeceksiniz işi. Son 6 aya girmeden anlaşacaksınız futbolcunuzla. Anlaşamıyorsanız da kusuruna bakmayacaksınız anlaşabilenlerin. Galatasaray Ali Turan olayında bu sebeple haklıdır, tamamen UEFA'nın talimatları doğrultusunda hareket etmiştir. En azından biz öyle gördük, biliyoruz. Fenerbahçe'nin de Stoch transferinde UEFA'nın belirlediği çizgilerin dışına çıktığını söyleyemeyiz herhalde. O zaman buna da itiraz etmesi biraz abes olmuş Sayın Polat'ın. Ayrıca Mehmet Topuz transferinde Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin nasıl birbirine girdiğini de çok iyi hatırlıyoruz. Okan Koç Dardanelspor'dayken ve sonra Gençlerbirliği'ne geçtiğinde benzer transfer rekabetleri yaşanmıştı. Demek ki tüm takımlar belirli, dönem itibariyle kalbur üstü gözüken futbolcuların peşine aynı anda düşebiliyormuş ve buna Galatasaray'da dahilmiş.
- Fenerbahçe Stoch'u bizim önerdiğimizin iki katı bonservis ödeyerek aldı, buyurmuş Sayın Polat.
Canım parası var adamların demek ki, saçıyorlar kime ne! Güiza'nın iki senede attığı 20'den az, kaçırdığı 120'den fazla gole 14 milyon Euro ödemiş Fenerbahçe, Stoch'a vermiş 7 milyon, çok mu!? "Paramız yoktu, Chelsea'nin istediği bonservisi veremedik, o yüzden de alamadık" cümlesi saklı aslında bu ifadenin altında. Ama işte öyle denir mi, denmez! O zaman döner dolaşır bomba yine yönetime patlar çünkü. Galatasaray yönetimi istediği oyuncuyu alamamıştır ey ahali, çünkü parayı denkleştirememiştir ve bunun tek suçlusu da Fenerbahçe'dir. Tü kaka, Fenerbahçe, amma da çok parası var yahu... Geçen gün hatırlamaya çalıştım da bulamadım, psikolojide bir adı var bu durumun. Hatalı bir hareket üzerine toplumun suçlamalarından çekinen insanların, suçu başkalarına atıp hedef şaşırtma çalışmalarına verilen bir isim... Neyse, hatırlayamadım yine. Kısaca "milleti yanıltmaya çalışma, hedef gösterme" falan diyelim biz en iyisi ve geçelim.
- Biz de zamanı gelince bir şeyler yaparız illa ki, diyerek misilleme sinyali vermiş Sayın Polat.
İşte tamamen Galatasaray taraftarının tepkisini azaltmaya yönelik, populist bir mesaj. Bir kere misilleme yapacak adam, kurum, her neyse, bunun haberini önceden vermez. Verirse önlem alınır, o misilleme de yapılamaz, misil elde patlayıverir mazallah. İkincisi, diyelim ki gerçekten misilleme yapmaya karar verdi Galatasaray. Örneğin Fenerbahçe'nin talip olduğu bilinen bir diğer isim Krasiç'e teklifte bulunup fiyat yükseltti. Fenerbahçe bu blöfü pek görmez gibi geliyor bana. Transfer işleri pokere çok benziyor. Rakibinizin önündeki çiplere bakıp elinde tuttuğu kartları değil ama aslında sahip olduğu gücü ve size oluşturduğu tehdidi ölçme şansınız var. Stoch olayıyla beraber Galatasaray'ın önünde kendisine nazaran ne kadar az çip olduğunu görmüş oldu Fenerbahçe. Dolayısıyla bu tip bir fiyat arttırımından a) çekinmez, b) Galatasaray saçma sapan derecede yüksek bir rakam öne sürerse Fenerbahçe çekilir. Çekilirse Galatsaray o parayı ödeyebilir mi? Sanmıyorum... Niye mi? Dün akşam üzeri itibariyle gördük ki 2 ay peşinden koşacak kadar çok istediği bir oyuncu için bile 3 milyon Euro daha ödemedi Galatsaray, üstelik Fenerbahçe'ye kaptıracağını bile bile. Eh o zaman, bana kalırsa bu misil fena halde elde patlamaya müsaittir, aman dikkat nükleer başlıklı olmasın.
Sözün özü şu ki, Galatasaray yapılan tüm sponsorluk anlaşmalarına, yeni stada rağmen halen maddi sıkıntılar yaşamaktadır. Bu da normaldir, gocunacak bir durum değildir. Umuyorum ki yeni stadın dolmaya başlamasıyla ve belki de bir kaç oyuncunun (belki sadece Arda'nın) transfer edilmesiyle elde edilecek gelirle beraber bu maddi sıkıntılar çözülecektir. Lakin bu süreçte taraftarı oyalamak ve uyutmak için parayı denkleştiremedi diye transfer edilemeyen bir oyuncuyu parayı bastırıp alan bir kulüp hakkında gereksiz popülist söylemlerde bulunmak fayda değil sadece zarar getirir. Kaldı ki bu söylemler ne Galatasraray, ne Fenerbahçe, ne Beşiktaş, ne Trabzon ne de Bursaspor'a yakışır. (Hepsini sayayım da laf olmasın sonra). Bana kalsa, hiçbir kulübe, Feriköyspor'a bile yakışmaz da, fazla idealist bir düşünce oluyor bu, o yüzden yüksek sesle söylemiyorum....
Saygılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder