24 Mayıs 2010 Pazartesi

"Devrim" ve Sonrası


Şampiyon Bursaspor'lu futbolcular attıkları bir gol sonrası "Timsah Yürüyüşü"yle sevinirken... (2010)

Turkcell Super Lig 2009-2010 sezonunu şampiyon olarak tamamlayan ve "Anadolu Devrimi"ni gerçekleştiren Bursaspor'u artık daha zorlu bir mücadele bekliyor. Bursaspor, 1959'dan bu yana İstanbul dışından sadece tek bir şampiyon çıkartabilmiş bir ülkede imkansızı başardı. Üstelik de bu başarıyı takımı henüz 1,5 sene evvel devralan genç bir teknik direktörle yakaladı. Kimilerine göre bu başarıda Bursaspor'un istikrarından çok İstanbul kulüplerinin inişli çıkışlı ve genelde son sezonlara bakıldığında düşüşte olan grafikleri daha büyük rol oynadı. Elbette en büyük pay şampiyonluğu son maçta, kendi evinde elinden kaçıran Fenerbahçe'nin, bu bakış açısına göre. Ancak Bursaspor gibi tarihinde "ilk üç" deneyimi bile olmayan, ülkenin en ateşli seyircilerine sahip bir kulübü, hatta ve hatta koca bir şehri şampiyonluk stresine sokmadan idare etmek bile başlı başına büyük bir başarıdır. Bu yüzden Ertuğrul Sağlam'ı kutlamak ve O'nu kovalarcasına gönderen Beşiktaş yönetimine teşekkür etmek gerekir.

Bu da "Timsah Yürüşü"nün mucidi Mususi'nin önderliğinde eskilerden bir gol sevinci. (http://forum.exbilgi.com/lofiversion/index.php/t42224.html)

Şimdi soru şu. "Bu şampiyonluk Bursaspor'u "5. Büyük" yapar mı?" Aslına bakarsanız kağıt üzerinde yaptı bile... Malum, günümüzde futbol kulüplerinin en büyük gelir kapısı yayıncı kuruluştan gelen sıcak para. Bu paranın büyük bölümü de doğal olarak ligimizde şampiyon olmayı başarmış dört takıma gidiyordu. Artık Bursaspor da bu kategoriye girdiğine göre, "Şampiyon takımlara ayrılan pay" 4 yerine 5'e bölünecek. Dolayısıyla TV gelirleri anlamında Bursaspor'un Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor dörtlüsünden bir farkı kalmadı.

Kağıt üzerinde durum böyleyken, işin bir de gerçek boyutu var. Kabul etmeliyiz ki Bursaspor'un gerçekte "Büyük" olarak anılabilmesi için bu yıl yakalanan başarının devam etmesi gerekiyor. Bu, önümüzdeki sene de şampiyonluğun yakalanması lazım anlamına gelmiyor. Ancak en azından önümüzdeki sezon bu zamanlarda Bursaspor'u lig tablosunda ilk 4 sıranın içerisinde görmemiz gerekiyor. Kısacası devamlılık olmazsa Bursaspor geçici bir "Büyük" olmaktan öteye gidemez ve bu muhteşem başarısı da tıpkı topluca 10 yıl önceki UEFA kupasına baktığımız gibi gün geçtikçe bizden uzaklaşan bir anı olur sadece. Şöyle düşünün: Düzinelerce spor programı yapılıyor televizyonlarda. Her gün spor sayfalarında bir çok yazıya rastlıyoruz. Zaman zaman bu programlarda ve yazılarda "Üç Büyükler" terimini görüyoruz. Oysa bizim kağıt üzerinde dört büyüğümüz vardı şu ana kadar. Fakat bunlardan biri, Trabzonspor, çeyrek asırdır lig şampiyonu olamadığından zaman zaman unutuluyordu. Düşünün ki 6 şampiyonluğu olan ve futbolun bu kadar derin yaşandığı bir şehrin takımı bile büyükleri anarken unutulabiliyor. Öyleyse Bursaspor'un "Büyük" olarak anılması için kendini unutturmaması gerekiyor. 

Kağıt üzerindeki büyüklüğü gerçeğe yansıtmanın yolu devamlılıktan geçiyor dedik. Bunun için en önemli sezon önümüzdeki Ağustos'ta başlayacak 2010-11 sezonu. Bursaspor'un mevcut momentumu koruyup ligde yine tepelere oynaması şart. Bunun yanında Avrupa Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılıyor olmanın ne kadar büyük bir hediye ve sorumluluk olduğunu da benimsemeli Bursa şehri. "Bursa Avrupa'ya gitti de ne oldu, buyrun gördük işte", ukalalığını yapmak için kalemler ellerinde, elleri klavyelerinde bekleyen o kadar çok "bilir kişi" var ki... Bunlara göz yummayıp, canını dişine takarak mücadele etmeli Bursaspor. Ertuğrul Sağlam'ın "şampiyonuz biz" şımarıklığına bir an bile müsaade etmeyeceğine ve yine çok koşan, savaşan bir ekip yaratacağına eminiz. Ancak Şampiyonlar Ligi'nde iş mücadeleyle bitmiyor. Ligimizin kalitesizliği yüzünden kendi şampiyonumuzla herhangi bir Avrupa ülkesinin şampiyonu arasında puan tablosuna bakarak sağlıklı bir karşılaştırma yapmamız mümkün değil. Ligi Fenerbahçe de şampiyon tamamlasa aynı durum geçerli olacaktı. Bu durum bizi Bursaspor'un Avrupa'da ciddi bir mücadele ortaya koyabilmesi için önemli takviyeler yapması gerektiği gerçeğiyle yüzleştiriyor. Özellikle de yabancı oyuncu kontenjanlarını Avrupa Kupaları'nda tecrübeli isimlerle doldurması gerekiyor Yeşil-Beyaz'lıların.

 Şampiyon Bursaspor'un yaratıcısı Ertuğrul Sağlam. Bundan sonra sorumluluğu daha da büyük olacak.


Bursaspor'u şampiyon yapan en önemli etken sağlam defansif kurgusu, disiplinli, sabırlı oyunu ve hızlı hücumda etkili olabilen, boş alanı seven Sercan, Ozan, Volkan gibi oyuncuları oldu. Bu oyun yapısı Şampiyonlar Ligi'nde de başarı getirebilir. Buna iki örnek verebiliriz.

İlki, önce "yenilmez" sonra da "yenildi tamam ama hayatta elenmez" denen Barcelona'yı kupanın dışına iten ve Şampiyonlar Ligi'ni kazanan İnter. Evet başlarında "bir adet" Mourinho var ve elbette Inter kadrosu ve Bursaspor kadrosu kıyaslanamaz. Ancak o kadro bile önce Barcelona sonra da finalde Bayern karşısında akıl almaz derecede başarılı bir savunma oyunuyla kazandı kupayı, muhteşem ofansif varyasyonlar veya sağdan soldan rakibine yüklenen, aman vermez bir hücum futboluyla değil. Final maçında neredeyse sadece üç kez gittiler rakip kaleye ve bunlardan ikisini gol yapıp yine kendi ceza sahalarının önüne döndüler. 2004 Yılında Rehhagel'in Yunanistan'ı bunun bir versiyon az gelişmiş halini oynuyordu ve Avrupa Şampiyonu oluyordu, ki bu da iyi bir örnektir aslında.

İkinci örnek belki Bursaspor için daha yakın ve kıyaslanabilir olacak. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadığı sezonu hatırlayalım. Lig'de tamamen kendi yarı alanına kapanan rakiplere karşı sürekli hücum etmek zorunda kalan Fenerbahçe, Avrupa maçlarında farklı bir oyun sergiliyordu. Ne de olsa rakipler Inter, Chelsea ve Sevilla'ydı. Sistem yine sağlam bir takım savunmasıyla başlıyor, topu kazanıldığında bir kontra-atak olasılığı gözükmüyorsa, mümkün olduğunca çok pas yaparak topa sahip olmayı amaçlıyordu. Eldeki oyuncular da zaten pek öyle kontra-atak futboluna uygun olmayınca, disiplinli takım savunması ve topa hakim olmayı amaçlayan, böylece hücum ederken bile savunma yapmayı sağlayan oyun anlayışı başarıyı getiriyordu.

Bursaspor'un elindeki mevcut oyuncular ikinci örneği, yani disiplinli bir şekilde, kısa paslarla oyunu riske sokmadan kontrol altında tutabilecek tarzda değiller diye düşünüyorum. Volkan, Ozan, Sercan gibi isimler daha ziyade hızlı bir şekilde rakip kaleye doğru hamle yapmayı seven oyuncular. O yüzden bu isimlerin, bu sene alıştıkları yüksek mücadele gücünü sahaya yansıtmaları ve top kazanıldığında dizginleri bırakılmışcasına rakip kaleye akın etmeleri Bursaspor adına daha doğru bir seçim olabilir. Elbette bu sistemin başarılı olabilmesi için Sercan Yıldırım'ın son vuruşlarını geliştirmesi ve gol/posizsyon oranını yükseltmesi şart. Milito'nun iki kez tehlikeli bölgede topla buluşup iki golle dönmesi sanırım buna en iyi örnek olacaktır.

Buna karşılık Türkiye Ligi'nde "Şampiyon Bursaspor"a karşı önümüzdeki sene Anadolu takımları bile daha temkinli yaklaşacaklar ve hatta belki biraz da hırslı oynayacaklar, şampiyonu yenme isteğiyle. Kim bilir, belki de bugüne dek İstanbul'un büyüklerine kapandıkları gibi Bursaspor'a karşıda kapanıp, katı bir savunma yapan takımlar görebiliriz... Bursaspor'un ve Ertuğrul Sağlam'ın önündeki en büyük engellerden biri de sanırım farklı kulvarlarda farklı taktik yaklaşımlar gerektiren bu durum olacak. Şu sıralar "Beşinci Büyük" olarak gösterilen Bursaspor, bu büyüklüğü devam ettirebilmek için çok hızlı ve kalıcı bir evrim geçirmek zorunda. Ertuğrul Sağlam, bu zorlu süreci başarıyla atlatırsa bugüne kadar bir Türk Teknik Direktör'ün yakaladığı en büyük başarıyı yakalamış olacak, Türk Futbolu'nda devrimi yaratıp, sağlamlaştırarak, bir daha yıkılmayacak şekilde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder