19 Şubat 2013 Salı

Balığı Kokutan Baş

23 Aralık 2012 tarihli Kulüplerarası Salsa Şampiyonası İstanbul ayağında yaşanan ve gerek o yarışmaya, gerekse bu sezona damga vuran olayı hatırlarsınız... O dönemde yarışmaya teknik etkisi haricinde pek değinmemiş olsak da, artık TDSF resmi internet sitesinden de paylaşılan haberlerde bu olaydan bahsedildiği için rahtlıkla durumu daha derinlemesine inceleyebiliriz. (http://www.tdsf.gov.tr/duyuru-sportif-sosyal-danslar-salsa-hakem-kurulu-hakkinda) Bu konuya dair kesin bir sonuca ulaşmak için -her ne kadar TDSF olayı örtbas etmeye çalışsa da- aşağıda bahsi geçen ve TDSF tarafından savunması istenmiş tarafların tümüyle tek tek görüştüğümün ve olayı herkesten dinlediğimin altını çizmek isterim. 

Yine şunu da belirtmek isterim ki, burada maksat "suçlu" yaratmak, bulmak değildir. Maksat olan biteni inceleyerek, normal şartlar altında alınması gereken kararlara dair tahminde bulunmak ve neden bu konuda TDSF tarafından olayın üzerinden 2 ay geçmiş olmasına rağmen halen tatmin edici yanıtlar alınamadığını anlayabilmektir.

Şimdi öncelikle olayı hatırlayalım ama bir yandan da adım adım giderek yorumlayalım...

Mevzu - 1: 
"Uygunsuz" İtiraz
23 Aralık 2012 Kulüplerarası Salsa Şampiyonası İstanbul ayağı B-klasman yarışması yarı finali esnasında TDSF Salsa Eğitim Komitesi Başkanı olan, fakat talimatlar uyarınca, yarışma dahilinde salonda ABDA antrenörü kimliğiyle bulunduğunu düşündüğümüz Sn. Aytunç Bentürk, o ana dek yarışmayı izlediği protokol tribününden sahaya (hakem masasının yanına) girerek, dönemin Salsa MHK Başkanı ve yarışmanın gözlemcisi Sn. Kıvanç Gür'e yüksek sesle ikazlarda bulunmuştur. Sn. Bentürk bu ikazlarında B klasmanda yarışmakta olan çiftlerden birinin (525 numaralı çift) yarışmanın başından beri yanlış ritmde dans etmekte olduğunu, hakemlerin bunu görmeyerek bu çifti yarı-finale kadar taşıdığını, hatta bir önceki etap olan Ankara ayağında yine bu çifte haksız yere 3.lük verildiğini ifade etmiştir. Anlam olarak bu meale gelse de, Sn. Bentürk'ün üsluben daha sert olduğu ve yüksek sesle konuştuğu, olayın diğer muhattapları tarafından dile getirilmektedir.

Yorum:
Öncelikle şuna açıklık getirmek gerekiyor. TDSF bünyesinde Eğitim, Teknik vb. gibi komitelerde görev alan kişilerin yarışmalar esnasında bu komitelerle ilgili bir görevleri yoktur (organizasyon komitesi hariç). Eğitim komitesi yarışmada görevli değildir. Teknik komite de her ne kadar kuralları tanımlayan komite olsa da, bu kuralların işletilmesinde yarışma esnasında bir yetkisi yoktur. Kuralları yarışmada MHK'nın atadığı başhakem ve diğer hakemler uygulamakla görevlidir.  Dolayısıyla da yarışmalarda bu tip komite görevlisi kişiler aslında bu kimlikleriyle değil, antrenör kimlikleriyle bulunur. Zira komitelere kulüp yöneticisi, antrenörü vs. olmayan birinin atandığı görülmüş şey değildir. :) Bazen de bu komitelerdeki kişiler yarışmalara hakem olarak atanırlar. Bu durumda Hakem talimatındaki 2-F maddesi devreye girer ve kişinin yarışma boyunca hakemlik haricindeki tüm ünvan ve görevlerini askıya alır. Örneğin Eğitim Komitesi veya Teknik Komite başkanları hakem olarak atandıkları yarışmalarda bu görevleri askıya alınır, yarışmada sadece ve sadece hakem hüviyetiyle yer alırlar.

O halde Sn. Bentürk'ün protokol tribününde yarışmayı yönetim kurulu üyeleriyle takip etmesi antrenör değil, olsa olsa Eğitim Kurulu Başkanı sıfatıyla açıklanabilir. Aynı şekilde Sn. Bentürk'ün yarışmadaki çiftlerden biriyle ilgili itrazını dile getirmesi, Eğitim Komite Başkanı değil, antrenör kimliğiyle açıklanabilir. Bu itirazını yarışma yönetmeni üzerinden yazılı olarak başhakeme yarışma prensiplerine uygun bir şekilde (Salsa Kural Kitapçığı Madde: 9) yapmamış olması, talimatlarda yazılı itiraz maddelerini takip etmeden, direkt olarak yarışma gözlemcisiyle irtibata geçmesi ise her iki kimliğiyle de açıklanamaz.

Sonuç-1:

  • Bu konuyla ilgili olarak Sn. Aytunç Bentürk'ün savunması alınmalıdır ve disiplin kuruluna sevki istenmelidir. (Salsa Kural Kitapçığı -bundan böyle SKK olarak anılacaktır- Madde: 10 ve 18)
  •  Sn. Kıvanç Gür'ün ifadesi istenmelidir.

Mevzu - 2:  
Hakem Değerlendirmelerine Müdahale ve Yarışmanın Akışı
Yarışmanın başhakemi Sn. Tülin Motola yarışmanın B-klasman yarı final heat'leri devam ederken gerçekleşen ve yukarıda bahsi geçen konuşmalara şahit olmuştur. Bunun üzerine yarı-final 2.Heat sonrası, toplu dans öncesinde Sn. Motola hakemleri yanına davet etmiştir ve "Aytunç Bentürk hoca da uyardı. 525 Numaralı çiftin adımlarına dikkat edelim" diyerek konuyu hakemlerle paylaşmıştır. (Bu cümle içerisindeki "-de" bağlacına dikkat edelim, zira buna değineceğiz.) Hakemler bu kısa görüşmenin ardından tekrar yerlerini almışlar ve toplu dansı izleyerek hakem değerlendirme formlarını masaya teslim etmişlerdir. Bu noktadan itibaren yarışma hakemlerinden Sn. Doğuş Özdemir ve Sn. Ulaş Ata hakemlerin sağlıklı değerlendirme yapma imkanları kalmadığı ve manipülasyon yapıldığı gerekçesiyle başhakemden yarışmanın durdurulmasını talep etmişlerdir. Hakemler toplu halde hakem odasına geçiş yapmış ve konuyla ilgili görüşmelere burada devam edilmiştir. Sn. Ulaş Ata ve Sn. Doğuş Özdemir buradaki görüşmelerde de "tüm ikna çabalarına rağmen" yarışmaya devam etme çağrılarına olumsuz yanıt vermişler ve başhakeme TDSF Hakem Talimatı'nın 24. madde 2-A fıkrası uyarınca yarışmadan çekildiklerini bildirmişlerdir. Konuyla ilgili görüşme esnasında dönemin MHK başkanı Sn. Kıvanç Gür (aynı zamanda gözlemci) ve dönemin TDSF Genel Sekreteri Sn. Fevzi Namalır da hakem odasında bulunmaktadır.

Yorum:
Sn. Bentürk'ün itirazının yarışma kurallarına ve genel prensiplerine uymayan, yani uygunsuz davranış kapsamında olduğunu yukarıda belirtmiştik. Yarışma Başhakeminin "uygunsuz" bir şekilde maruz kaldığı bu itirazı bir "uyarı" olarak değerlendirmesi önemli bir hatadır. Normal şartlarda maruz kaldığı bu diyaloğu dikkate almayarak, bu konuyu bir sünger gibi içinde hapsedip hakemlere ulaşmasına engel olması gereken başhakem, "iyi niyetle" bile olsa hatalı bir davranış sergilemiştir ve hakemlere konuyu bizzat kendisi aktarmıştır. Bu konu Sn. Aytunç Bentürk tarafından gündeme getirilmemiş, Sn. Motola tarafından yarışma esnasında gözlemlenmiş bile olsa, başhakemin değerlendirme yetkisi olmadığından ve hakemlerin yarışmacılara dair aralarında konuşmamaları gerektiğinden (Hakem Talimatı -HT- madde 24-2-K & L) bu fikrini hakemlere aktarması yine hata olurdu.

Herhangi bir sporcuya dair bu şekilde dikkat çekilmesi, insan psikolojisi gereği değerlendirmeleri mutlak suretle etkileyecektir. Hakemlerin bir kısmı "acaba gerçekten hatalı mı dansediyor" diye düşünerek, diğerleri ise "bizim işimize nasıl karışılır" fikriyle ister istemez bahsi geçen çifte yoğunlaşmışlardır. (Skating raporları buna işarettir). Netice itibariyle başhakem ve hakemler arasında gerçekleşen bu diyalog sonrasında hakemlerin "sağlıklı ve etki altında kalmadan karar verme" yetileri ciddi bir darbe almıştır. Normal şartlar altında Sn. Ata ve Sn. Özdemir'in verdikleri reaksiyonun tüm hakemler tarafından verilmiş olması beklenirdi (HT. Madde 24-2-A). Ancak hakem odasında yapılan görüşmede MHK Başkanı Sn. Kıvanç Gür'ün devam etme yönündeki ikna çabaları ve Genel Sekreter Sn. Fevzi Namalır'ın "yarışmayı bırakan hakemlere ihtar veririz, ceza alırsınız" şeklindeki ikazları işe yaramış olacak ki, etki altında kaldıkları düşüncesiyle ilk etapta konuya tepki göstermiş olmalarına rağmen diğer hakemler yarışmaya devam etmişlerdir. Bu da maalesef yarışma sonuçlarına sağlıksız bir şekilde yansımıştır.

Sonuç - 2: 
  • Yapılması gereken fakat yapılamayan: MHK Başkanı Sn. Kıvanç Gür'ün devreye girerek başhakemi görevden alması ve yarışmaya devam edip etmeme konusunda tüm hakemlerle konuşarak bizzat kendisinin karar vermesi gerekirdi. 
  • Kötü niyet olduğu düşünülmese bile, netice itibariyle hakemlerin etkilenmesine sebebiyet veren bir davranışta bulunulduğundan, Başhakem Sn. Tülin Motola'nın her yarışmadan sonra standart olarak yazılan "başhakem raporu" haricinde konuyla ilgili ayrıca ifadesi istenmelidir.
  • Aynı şekilde yarışmayı bırakan her iki hakem Sn. Özdemir ve Sn. Ata'nın da ifadelerine başvurulmalıdır. 
  • Her iki hakem de yarışmayı yazılı talimatların verdiği hakla, başhakeme bilgi vererek bıraktıklarından, herhangi bir şekilde -şu an bazı kesimlerce yapıldığı gibi- suçlanmaları doğru olmayacaktır.
  • Genel Sekreter Sn. Fevzi Namalır'ın ifadesi alınmalıdır. 
  • Yarışmaya devam eden diğer hakemlerin de ifadeleri ayrı ayrı istenmelidir. 
  • Skating raporları incelenmeli, mümkünse -ki mümkün- TDSF bünyesinde bu konuda uzman bir ismin görüşü alınmalıdır.
  • Yarışma sonuçları tescil edilmemeli, soruşturma sonuçlanana dek kulüplerarası şampiyona puanlamasından çıkartılmalıdır.
Mevzu - 3: 
Hakemlerden istenen savunmalar ve MHK'nın görevden alınması
Yarışmadan çekilen hakemlerden Sn. Ulaş Ata, başhakeme yazılı dilekçeyle, yarışmada hakem kararlarının manipule edildiğine dair itirazını iletmiştir. . Sonuçlar TDSF resmi sitesinde yayımlanmıştır. Yarışma sonrasında sosyal medyada Sn. Aytunç Bentürk'ün yarışmadan çekilen hakemlere yönelik yorumları yer almıştır. Aynı paylaşımlara TDSF Başkanı Sn. Tolgahan Çinkitaş'ın "facebook profili" üzerinden Sn. Bentürk'ü haklı bulan ve "yanındayım" ibareleri içeren yorumlar yaptığı görülmüştür.

Sürecin devamında Sn. Ulaş Ata'nın itiraz dilekçesine 17.01.2013 tarihinde (itiraz tarihinden 20 gün sonra) TDSF tarafından yanıt verilmiştir. Bu yanıtta, "hakemlerin baskı altına alınarak yaırşmada şike yapılmaya teşebbüs edilmesi" konusunda yapılan itirazın TEKNİK KOMİTE ve MHK tarafından incelendiği, başhakem raporu, yarışma görüntüleri skating raporları ve diğer hakemlerin görüşlerinin göz önüne alındığı ancak yarışmada herhangi bir şaibeye rastlanmadığı belirtilmiştir. Ayrıca yine bu tarihlerde Sn. Ulaş Ata ve Sn. Doğuş Özdemir'in yarışmayı yarıda bıraktıkları için savunmaları istenmiştir.



4-5 Şubat 2013 haftasında ise MHK Türkiye Şampiyonası öncesi ve olayların gerçekleştiği yarışmadan 1,5 ay sonra "söylentilerden yıpranmamaları adına" görevden alınmıştır.
(Bkz: http://www.tdsf.gov.tr/duyuru-sportif-sosyal-danslar-salsa-hakem-kurulu-hakkinda)

Bu görevden alınmanın üzerinden 2 hafta geçtikten, yani yarışmadan yaklaşık 2 ay sonra da eski MHK başkanı Sn.Kıvanç Gür'e TDSF tarafından bir "savunma istemi" gönderilmiştir. 

Yorum 3:
Sn. Ulaş Ata'nın yarışmaya yaptığı itiraz dilekçesini değerlendirecek birimler Teknik Komite veya MHK değildir. Dilekçe TDSF Başkanlığı'na iletilmiştir. Bu konudaki nihai karar TDSF'nin ilgili birimi Disiplin Kurulu veya Yönetim Kurulu'nun olmalıdır. Teknik Komite ve MHK şu sebeplerle bu konuda görüşü dahi alınmaması gereken iki birimdir:

a. MHK başkanı Sn. Kıvanç Gür yarışmada ve tartışılan "şaibe" konusunda dilekçenin sunulduğu ve yanıtlandığı tarihlerde yarışma gözlemcisi olduğundan zaten raporu alınması gerektiği gibi, aynı zamanda da olayın muhattaplarından olduğundan şahit konumundadır. Hem şahit hem de karar mercii olunamaz.

b. MHK üyelerinden Sn. Oğulcan Aksoy bahsi geçen yarışmada hakemlerden biridir. Dilekçeye verilen cevapta hakemlerin görüşlerinin alındığından bahsedilmektedir. Ancak Sn. Aksoy'un görüşlerinin alınmadığı bilinmektedir. 

c. Yarışma başhakemi Sn. Tülin Motola'nın ataması MHK tarafından gerçekleştirilmiştir. Yarışma sırasında ise Sn. Kıvanç Gür MHK Başkanı olarak yarışmayı durdurmayarak veya başhakemin bahsi geçen hatasına rağmen görev değişikliğine gitmeyerek benzer bir hata yapmıştır. Bu sebeple MHK da bu konu dahilinde bir taraf olarak gözükmekte ve tercihlerini haklı göstermek isteyebilir. "Şaibe yoktur" kararı bu  yüzden alınmış olabilir. Bu durum değerlendirildiğinde, MHK'nın bu olayı incelemesi mantıklı değildir. Aynı olayda hem taraf, hem şahit, hem de karar mercii olunamaz.

d. Teknik Komite Başkanı Sn. Berkan Kaymaz bahsi geçen yarışmadaki hakemlerden biridir. Sn. Kaymaz da yarışmaya devam etme kararı almıştır. Aynı zamanda başhakem raporunda belirtidiği üzere Sn. Kaymaz yarışma öncesinde yapılan hakem toplantısında olayların merkezinde bulunan 525 numaralı çifti işaret ederek "önceki yarışmada B-Klasmanda 3. olan çfitin görüntülerini sonradan izlediğimde sürekli yanlış ritmde dans ettiklerini gördüm. Bu yarışmada daha dikkatli olalım" sözleriyle benzer bir manipülasyona yarışma öncesinde sebebiyet vermiştir. İşte tam da bu sebeple Sn.Tülin Motola hakemlere "Aytunç Hoca da uyardı" ifadesini kullanmış, daha önce de bu uyarının hakem odasında yapıldığını vurgulamıştır. Netice itibariyle Sn. Kaymaz'ın başkanlık ettiği Teknik Komite de bu konu çerçevesinde taraf ve de şahit olduğundan karar mercii olamaz. 


e. 17. Ocak 2013 tarihinde Sn. Ulaş Ata'nın dilekçesine verilen yanıtta konunun MHK tarafından da incelendiği ifade edilmiştir. Ancak Sn. Kıvanç Gür'ün konuyla ilgili savunması Şubat ayı ortalarında (13 Şubat) istenmiştir. Bu durumda  17.01.2013 tarihli yanıt hazırlandığı esnada MHK Başkanı ve yarışma gözlemcisi Sn. Kıvanç Gür'ün ifadesine başvurulmamıştır? O halde bu belge ne kadar geçerlidir veya tutarlıdır? Dönemin MHK başkanının görüşleri alınmadan bu karar MHK'dan nasıl çıkmıştır? Yoksa bu karar MHK'ya hiç götürülmemiş midir? Belgede yazanlar olayın üzerini kapatmak için kullanılan bir çeşit "geçiştirme" midir?

f. 17 Ocak 2013 tarihli belgede ifade edilen skating raporlarının inclenmesi, yarışmada görev alan hakemlerin ifadelerinin değerlendirilmesi ve başhakem raporunun değerlendirilmesi gibi "karar kriterleri" gerçekten de bu süreçte dikkate alınmış mıdır? Hakemler bu konuda kendilerine danışılmadığını söylerken, başhakem raporu açık bir şekilde hakemlerin kararlarını etkileyecek söylemlerin dile getirildiğine yer verirken, skating raporunda olay öncesi ve sonrası hakem puanlamalarında ciddi sapmalar gözükürken (konuyla ilgili değerlendirmem şuradadır) nasıl olur da bu kriterler "şaibe olmadığına" işaret edebilir? Tüm bunlar tek bir noktada toplandığında ortaya çıkan durum maalesef son derece tatsızdır: TDSF bu belgeyle açık bir şekilde gerçekleri saptırarak, konuyu örtbas etmeye çalışmaktadır.

Sonuç - 3:


  • TDSF tarafından Sn. Ulaş Ata'ya gönderilen belge TDSF'nin kendi yazışmaları ve hareketleriyle hükümsüz kılınmıştır. Ayrıca bu belge hatalı ifadeler içermektedir.
  • Sn. Ulaş Ata'nın itiraz dilekçesi uygun şekilde değerlendirilmemiştir. Konunun derhal Disiplin Komitesi ve de gerekirse tahkim kuruluna götürülmesi gerekmektedir.
  • Olayda adı geçen tüm şahısların yazılı ve ayrıca sözlü savunmaları alınmalıdır. Buna hakem toplantısına katılan hakemler ve dönemin Genel Sekreteri Sn. Fevzi Namalır dahildir.
  • "Bilirkişi" raporu olmadan bu konuda karar alınması doğru değildir.Bilirkişinin nitelikleri iyi belirlenmelidir. Bu konu disiplin kurulunca hassasiyetle ele alınmalıdır.
  • Teknik Komite Başkan'ı Sn. Berkan Kaymaz'ın başhakem raporunda belirtilen yarışma öncesi yorumları sebebiyle "hakem talimatına aykırı" davranış ve spesifik bir sporcuya dair tüm hakemleri yönlendirebilecek söylemlerden dolayı savunması ve disiplin kuruluna sevki istenmelidir. (HT - 24.madde-2-F & L)
  • Sn. Ulaş Ata'ya gönderilen belgede imzası olan kişilerin de savunması alınmalı ve bu belgenin neye göre hazırlandığı soruşturulmalıdır.




Mevzu - 4:

Eski MHK Başkanı Sn. Kıvanç Gür'e TDSF tarafından 13 Şubat tarihinde gönderilen savunma talebinde yer alan konular saptırılmıştır. Şöyle ki:



Sn. Kıvanç Gür'e "Aytunç Bentürk savunmasında görevli hakemlerle sözlü veya yazılı diyaloğa girmediğini ve sadece sizinle (Kıvanç Gür ile) konuştuğunu belirtmektedir. Başhakem imzalı tutanakta ise hakem odasında yapılan görüşmede yarışmayı bırakan iki hakemin 'Kıvanç Gür tarafından yarışmayı bıraktığı' yazılmaktadır." mealinde bir savunma talebi gönderilmiştir.

Ayrıca sosyal medyada hakem kurulunun görevinin sonlandırılması ile ilgili polemiklerin de Sn. Kıvanç Gür'ün yazılarıyla başladığı iddia edilmekte ve bu konuda da Sn.Gür'ün savunması aynı belgeyle istenmektedir.

Yorum - 4:

a. Sn. Aytunç Bentürk'ün diğer hakemlerle sözlü veya yazılı bir diyaloğa girmediğini ilk bölümde ele almıştık. Burada hatalı bir ifade yok. Fakat atlanılan ve inanılması güç bir şekilde yanlış yorumlanan kısımlar var. Sn. Aytunç Bentürk'ün hakemlerle yazılı bir iletişime girmesi (resmi dilekçe üzerinden) talimatlara aykırı değildir. Bilakis gerçekleşen olayda Sn. Bentürk'ün en önemli hatası bir antrenör olarak yazılı itirazda bulunmamış olmasıdır! Oysa Sn.Gür'e gönderilen belgede "talimatlara uygun hareket edip yazılı bir şekilde itirazı iletmek" hata gibi gösterilmiş ve Sn. Bentürk'ün bu hataya düşmediği ima edilmiştir.

b. Sn. Aytunç Bentürk her ne kadar hakemlerle direkt bir iletişime geçmemiş olsa da, Sn. Gür'e gönderilen savunma talebinde kaynak gösterilen bir başka evrak olan Başhakem imzalı tutanakta Sn. Tülin Motola'nın Aytunç Bentürk - Kıvanç Gür diyaloğuna tüm ayrıntılarıyla şahit olduğu görülmektedir. Sn. Kıvanç Gür'e gönderilen evrakta bu noktalar gözardı edilmiş, başka cümleler cımbızla çekilerek (Artık TDSF'nin adeti haline geldi maalesef) olay saptırılmaya çalışılmıştır. TDSF "hakemlere bu konu yansımamışken onları yarışmadan ayrılmaya teşvik eden Kıvanç Gür olmuştur" imasındadır. Oysa ki tüm belge ve şahitler olayın bu şekilde cereyan etmediğini göstermektedir.

c. Sn. Gür'e gönderilen belgede kullanılan ifade Türkçe dilbilgisi açısından anlamsızdır. İfade şudur: "Hakemlerin Kıvanç Gür tarafından yarışmayı bıraktığı"... Bu ibare tek başına herhangi bir anlam içermemektedir, zira dilbilgisi ve anlatım bozuklukları taşımaktadır. Söylenilmek istenen eğer şu ise "hakemlerin Kıvanç Gür tarafından yarışmayı bırakmaya ikna edildiği", o halde yine aynı belgenin işaret ettiği başhakem raporunda böyle bir ibare yer almadığını, hatta bilakis bunun tam tersi ifadeler yer aldığını belirtmemiz gerekir.  Sn. Tülin Motola imzalı başhakem raporuna göre Sn. Gür hakem odasındaki görüşmede Sn Ulaş Ata ve Sn. Doğuş Özdemir'i yarışmaya devam etme konusunda ikna etmeye çalışmış, bu konuda çeşitli argümanlarla göreve devam etmeye davet etmiştir. 

d. Bu noktada Sn. Gür'ün davranışları içerisinde "neden böyle yaptın" diye sorgulanabilecek tek bir nokta varsa o da yarışmaya devam etme konusunda hakemleri ikna etmeye çalışmasıdır. Bu şartlar altında yarışmaya devam etmenin hata olduğunu süzerek, bu yönde karar alınması gerekirken, Sn.Gür yarışmayı bırakma kararı alan hakemleri de yarışmaya geri dönmeleri yönünde ikna etmek istemiştir. Benim açımdan ortada bir hata varsa o da budur... Ben isterdim ki TDSF Kıvanç Bey'den buna dair bir savunma istesin, "neden yarışmanın devamına izin verdiniz" diye sorgulasın. TDSF idaresi bu durumu bile değerlendirmekten, doğru okumaktan acizdir. 

e. Sosyal medya ile ilgili yapılan ithamın ise gündeme bile getirilmesi son derece gereksiz ve hatalıdır. Bahsi geçen sosyal medya "polemikleri" tamamen kapalı bir mesajlaşma ortamında gerçekleşmiş ve kamuoyuna yansımamıştır. Sn. Kıvanç Gür'ün başlattığı bu mesajlaşmanın ana konusu "MHK'nin görevden alındığına dair bilgilendirme" niteliğindedir. Bu konuşmaların TDSF ofisine iletilmesi ise aynı konuşmada "polemiğe" dahil olan ve de TDSF Başkanı'na yakınlığıyla bilinen bir başka isim tarafından sağlanmıştır. O halde bu isme veya aynı "polemikte" yer alan diğer isimlere neden benzer savunma talepleri iletilmemiştir? Bu "polemikte" yer alan diğer isimler şu an nasıl TDSF resmi göreviyle hakemlik veya kurul başkanlığı yapabilmektedir? 

f. Sosyal medyada buna benzer paylaşımlar ve söylemlerde bulunmak TDSF mensupları veya antrenör, hakem ve sporcuları için yasak ya da sakıncalı ise -ki böyle bir madde yönetmeliklerde bulunmuyor- o halde nasıl oluyor da TDSF Başkanı Tolgahan Çinkitaş Facebook üzerinde Eğitim Komitesi Başkanı Sn. Aytunç Bentürk'ün ifadelerine yorum bırakabiliyor? Aynı TDSF Başkanı Sn. Çinkitaş nasıl oluyor da bu tip polemiklere girmek sakıncalı ve savunma talebi gerektiren bir durumken, aynı polemikten kendi deyimiyle "cımbızla" ve tamamen yanlış yorumlarla çektiği cümleleri "yorumsuz!!!" yorumuyla facebook profilinde paylaşabiliyor? Malumunuz imam - cemaat ilişkisini hatırlatmak isterim bu noktada... 


Sonuç 4: 


  • TDSF Sn. Kıvanç Gür'e gönderdiği savunma talebinde eksik, hatalı ve yönlendirilmiş bilgiler kullanmış, savunma talebinde bahsi geçen raporlarda geçen konular tamamen yanlış yorumlanmıştır. Raporlar gönderilen savunma talebinde öne sürülen gerekçelerin tam tersini ifade etmektedir.
  • Aynı belgede yer alan "sosyal medyada polemik yaratma" konusunda eğer Sn. Kıvanç Gür'den savunma isteniyorsa TDSF Başkan'ı, Eğitim Komitesi ve Teknik Komite başkanları dahil neredeyse tüm salsa branşı hakem ve antrenörlerinden de aynı savunmalar istenmelidir. 
Genel Sonuç:

Tablo net. Tüm bunları değerlendirdiğiniz zaman, okuduğunu anlamayan, anladığını zannettiği zaman aslında katiyen anlamamış olan, söylemek istediğini anlatamayan, ne yapmaya çalıştığı belli olmayan, genellikle de "ne şiş yansın, ne kebap" mantığıyla hareket eden, iletişim ve idrak konusunda sıkıntıları olan bir TDSF yönetimiyle çalışıldığını bir kez daha görmüş oluyoruz. Hem taraflı, hem adaletten uzak, hem de mütemadiyen komik durumlara düşüren bir idare anlayışı, spor federasyonu yönetimiyle uzaktan yakından alakası olmayan bakış açıları, Yönetim Kurulu ile alındığı iddia edilen kararlardan haberi olmayan yönetim kurulu üyeleri.... Ne ararsanız var. Elbette tüm bunların kötü etkilerini mümkün olduğunca sporculara yansıtmamaya çalışan, tüm bunlara sebep olan başkan ve yönetim kurulunun kendi işlerine karışmasına izin vermeyen, danstan çok spor yönetimi mentalitesiyle hareket eden bir avuç değerli insan da var, neredeyse tamamı Dans Sporu branşı adına çalışan... Onları bu "TDSF idaresi" kavramının dışında tutmazsak ayıp olurdu.


  • Yukarıda "sonuç" başlığı altında sıralanan karar ve yaptırımlar neden yapılamamıştır? 
  • Olayın üzerinden 2 ay geçmiş olmasına rağmen neden savunmalar daha yeni istenmektedir? 
  • Savunmalar nasıl olur da bir kişinin yapmadığı resmen ifade edilmiş konular üzerinden istenir?
  • Bahsi geçen belgeleri TDSF bünyesinde kim hazırlamış veya değerlendirmiştir? 
  • Belgelerde yazanlar neden ve  nasıl çarpıtılmıştır? 
  • Buna nasıl cüret edilmiştir?
  • TDSF bir devlet kurumu olarak tek bir kişi tarafından "padişahlıkla" mı yoksa talimatların öngördüğü şekilde, belli kurallar çerçevesinde mi yönetilmektedir?


Bu yazıda tüm bu soruların cevaplarını vermeye çalıştım...Ama yine de yazı size uzun geldiyse, "neticeye gel artık" diyorsanız özetleyeyim...

 "Salsayı bizzat ben yönetiyorum" diyen bir TDSF Başkanı yönetimindeki, herkesin "inanılmaz bir potansiyel" gördüğü, salsa branşının bu şekilde yerlerde sürünmesi, her yarışmada ayrı komiklikler, skandallar yaşanması sürpriz midir? Eh pek değil sanki ne dersiniz? Atalarımız bile görmüş durumu aslında vaktinde... Ne demişler? 

"Balık, baştan kokar!" 


Sevgi ve saygılarımla

Erdem Özkan











12 Şubat 2013 Salı

Güzellik Yarışması

TDSF Salsa Türkiye Şampiyonası sonuçları ve hakem değerlendirmeleri açıklandı. Şimdi önceki yazıları bir kenara bırakarak, tamamen hakem puanlamalarını ve ne manaya geldiklerini değerlendirelim.

Finale kadar olan puanlamaları şu adresten indirebilirsiniz:
http://www.tdsf.gov.tr/yarisma-sonuclari

Final puanlamaları da şuradadır:
http://www.tdsf.gov.tr/tdsf/wp-content/uploads/2010/09/T%C3%BCriye-%C5%9Eamp.jpg

Şu an kısıtlı bir zamanım olduğundan yarışmanın en önemli kısmı olan Yetişkinler yaş grubuna odaklanacağım. Diğer yaş gruplarıyla ilgili sorularınız olması durumunda benimle Facebook üzerinden veya buraya not bırakarak (isminizle lütfen) irtibat kurabilirsiniz.

Elemeler:

Yetişkinler Yaş grubunda 39 çift yarıştı. Turlar sırasıyla şu şekilde gerçekleşti:

1. Tur: 39 çift
Redance
2. Tur: 24 çift
Yarı-Final: 12 çift
Final: 9 çift

Mantıklı bir tur sistemi olduğunu düşünüyorum. Zaman da olduğundan 24 çifte daha "ince" eleyerek redance ile inilmesi son derece doğru olmuş. Redance kuralının 24 çift üzerinde uygulanmasını zorunlu kılan bir maddenin kural kitapçığında yer alması gerektiğini bu vesileyle tekrar vurgulamış olalım.

Tek sıkıntı Yarı final'in 12, finalin 9 çiftle yapılmasıdır. Zira biliyoruz ki finalde 10 çift olması hedeflenmektedir. Bu da 11 hakeme, 12 çift arasından "10 tanesini seçin" demek anlamına geliyor. Yani toplam hakem sayınız, toplamda seçmek istediğiniz çift sayısından fazla ve de elinzide bulunan çift sayısına eşit. Bu da yarı final turunda ortada inanılmaz derecede fazla "+" olmasını sağlıyor. Neticede bu hakemler bu puanları birilerine verecekler, vermemezlik edemiyorlar. Bu da neredeyse çift başına ve hakem başına en az 1 adet "+" anlamına geliyor. Seçim yapmak çok zor. Genellikle eşitlikler olacağından tam olarak 10 çifti yakalamanız neredeyse imkansız. Ortamda bulunan toplam "+" sayısını azaltmak ya hakem sayısını düşürerek, ya da (ki bu daha doğru) seçilecek çift sayısını azaltarak gerçekleştirilebilir. Buna ek olarak yarı final turunda sadece 2 çift elenmesi de kulağa pek sağlıklı gelmiyor.

Değerlendirmelerde yarı-final aşamasına gelene kadar bir sıkıntı görünmüyor. Yarı-finale en çok yaklaşan fakat tur atlayamayan çiftler 3er "+" almışlar. Yarı-finalistler ise en az 5 "+" alan çiftlerden oluşuyor. Bir eşitlik olmadan 12 çiftle devam edilmiş.

Yarı-finalde alınan en düşük "+" sayısı 5. En yükseği de 11. Tüm hakemlerden 11 tam işaret alan çift sayısı 5. Sonrasında 10 "+" alan çift sayısı 2. Finale kalmaya yeten "+" sayısı ise 8. Yani 11 hakemin 7 tanesinin "bence bu çift finalde olmalı" diye işaret verdikleri çiftler finale kalamamış. 11'de 7... Yarısından fazla.. Demek ki bu işaretler biraz mecburiyetten verilmiş... Hakemlere "10 çift seçin" dendiği için. Bu uygulamanın mantıksızlığı buradan bir kez daha görülebilmektedir.

Gelelim final puanlamalarına... Şimdi buraya geçmeden önce aşağıdaki bilgileri dikkatle okumanızı ve değerlendirmeleri incelerken referans almanızı rica ediyorum. Bu bilgiler direkt olarak TDSF Salsa Kural Kitapçığı'ndan alınmıştır ve hakemlerin finalde ne şekilde puanlama yaptıklarını göstermektedir.

"Uygulama Hakemi Değerlendirme Kriterleri;
Uygulama hakemi değerlendirme esnasında 3 hata türü üzerinden sporcuları gözlemler. Basit Hata, Orta Hata, Büyük Hata.
Basit Hata; Koreografinin genel görüntüsünü ve akışkanlığını etkilemeyen, izleyiciler tarafından daha az fark edilen yada fark edilemeyen, ancak hakemlerin teknik açıdan değerlendirmeleri sırasında fark edebildiği hatalardır.
Örnek; Shine uygulamaları sırasında gerçekleşen küçük çizgi bozuklukları, açı problemleri, senkron sorunları, küçük el kayıpları, minimal düzeyde sendelemeler ve denge kayıpları vb küçük teknik hatalar.
Orta Hata;  Koreografinin genel görüntüsünü ve akışkanlığını minimal düzeyde etkileyen, ancak izleyiciler tarafından da fark edilebilir olan tüm hatalar orta hata olarak değerlendirilir.
Örnek; Bariz ve herkes tarafından fark edilen denge kayıplar ve senkron hataları,, sendelemeler, figürlerin akıcılığını doğrudan etkileyen el kopmaları-timing problemleri vb hatalar.
Büyük Hata; Koreografinin genel görüntüsünü ve akışkanlığını doğrudan etkileyen, herkes tarafından kolaylıkla fark edilebilen her türlü düşme, çarpışma vb. bariz sorunlar büyük hata olarak adlandırılır.
Örnek; Koreografi esnasında yaşanan ritim vb. müzikal hatalar, her türlü düşme çarpışma, ciddi el kayıpları vb. koreografinin görüntüsünü direkt olumsuz yönde etkileyen tüm büyük problemler.
  • Her basit hata için uygulama hakemi 1 puan keser.
  • Her orta hata için uygulama hakemi 5 puan keser.
  • Her büyük hata için uygulama hakemi 10 puan keser.
Uygulama hakemi değerlendirmesine başlarken sporcuya 100 puan verir ve değerlendirme sırasında hatalar ölçüsünde kesintiler yaparak bu puanı düşürerek performansı değerlendirir.
Sonuç raporu Başhakem tarafından incelenir ve onaylandıktan sonra sıralama ödül töreninde ilan edilir."


Evet, okudunuz.. Şimdi bunları bir kenarda tutalım lütfen. Bu bilgileri referans alacağız bundan böyle:

Artistik hakem kriterleri son derece subjektif olduğundan bu bölümle ilgili açıklamaya girmiyorum. Zira artistik puan kriterleri şu anki içi boş haliyle "güzellik yarışması" formatından farklı değildir. Herkes kendi beğenisine göre puan verebilmektedir, bir standart yoktur. Biz yukarıda paylaştığım uygulama hakemliği üzerinden gidelim... Ne kadar gülünç kriterler (seyirci görmezse basit gibi) olduğunu düşünsem de mevcut komitelerin inandığı sistem bu olduğundan, değerlendirmeler böyle yapılıyor. 


Şimdi şu link'ten Final puanlamalarını açalım: http://www.tdsf.gov.tr/tdsf/wp-content/uploads/2010/09/T%C3%BCriye-%C5%9Eamp.jpg

Bakacağımız nokta şu. Madem ki uygulama hakemleri "hataları" yakalamakla ve buna göre puan kırmakla görevli her çift 100 uygulama puanıyla, yani hatasız başlıyor yarışmaya. Uygulama hakemleri de hata gördükçe, hatanın yukarıda tarif edilmiş türlerine göre puan kırıyor. Unutmayalım, neticede kurallar hakemler arasındaki farkları minimuma indirip, subjektifliği azaltmak, objektifliği yani standartları referans gösteren değerlendirmeleri maksimuma çıkartmak için koyulur... İzliyoruz:


544 Numaralı çiftin Uygulama puanları:

En büyük ve en küçük puanları atıyoruz... Yani 45 ve 96... 45 ve 96 mı??? !!!! Arada 51 puan fark var  ama???  Bu neye tekabül ediyor yukarıdaki kurallar çerçevesinde bakalım:
  • 51 puan = 5 kaba hata (5 kere düşme) + 1 basit hata (Seyirci görmemiştir ondan basittir)
  • 51 puan = 51 kere "seyircinin görmediği" el kaçırma... Yani 51 sekizlik boyunca basit basit kopuk kopuk dansetme durumu
  • 51 puan = 10 tane orta hata... İzleyicilerin içinden "ah... tüh bak hata yaptı" dediği 10 tane durum. Ama koreografiyi çok etkilememiş....

Şimdi bu çifte 45 puan veren hakemimiz, 96 puan veren hakemimizin görmediği tam 51 tane basit hata, ya da 5 kaba + 1 basit hata veya 10 orta hata + 1 basit hata vb. görmüştür diyebiliriz o halde? Vallahi bravo... Şimdi diyeceksiniz ki "eh zaten bu puanlar atılıyor, değerlendirmeye alınmıyor." Konu bu değil. Konu iki hakem arasında nasıl bu kadar fark olabildiğidir. Artistik puanlara girmiyorum ama uygulamada, konu hataları yakalamak ve değerlendirmekken yani somut ve sayılabilir bir hadiseyken, nasıl bu kadar büyük farklar çıkıyor?

Söyleyeyim.. Sanırım ilk hakemimiz puanları kırarken, diğer hakemimiz kurallara sadık kalmak adına seyirciye dönüp "pardon, gördünüz mü siz? Görmediniz mi.. Hmm tamam o zaman kırmayayım ben puan" diyordu... Elbette bir şaka bu son cümleler. Varmak istediğim noktayı anladığınıza eminim.  Konu hakemlerin değerlendirmeleri değil, onları bu şekilde değerlendirme yapmaya sevkeden sistemin eleştirisidir. 

Geçelim 547 numaralı çifte:

Minimum 82, maksimum 98... Fark 16 puan. Yani 16 basit hata, 3 orta + 1 basit hata, ya da 1 kaba hata + 6 basit hata vs...

Size bir önceki örnekle karşılaştırınca düşük gelebilir. Bence yine oldukça yüksek bir farktır. Aynı performansı aynı anda izleyen iki hakem arasında, 16 hata puanı farketmemelidir.

550 Numaralı çift:

Min: 85, Max: 100... 100?? 100 Tam puan. Hatasız, mükemmel bir performans. İnsanın aklına "hiç kimse, hiçbir şey mükemmel değildir" lafını getiriyor. Bir tane bile basit hata yok.... Geleneksel olarak Dans, cimnastik, buz pateni gibi sporlarda 100 tam puan verilmez. Bu puanı vermek, bunun üzerinde bir performans sağlanamayacağını gösterir. Netice itibariyle bu hakemimiz performansta hata bulamazken, bir başka hakemimiz 15 puanlık hata bulmuş. Yine ziyadesiyle yüksek bir fark...

562 Numaralı çift:

Min: 62; Max: 89... Fark: 27. Hesaplamayı artık yapabiliyorsunuzdur, bir hakemin gördüğü kaç kaba, orta, basit hatayı diğerinin görmediğine dair... :)

570 Numara Çift:

Min: 71; Max: 90.. Fark: 19

581 Numaralı Çift:

Min: 80; Max: 97... Fark: 17

585 Numaralı Çift:

Min: 76; Max: 98.. Fark: 21

594 Numaralı Çift: (Burası mühim)

Min: 30; Max: 90.. Fark: 60

Şimdi burada bir es veriyorum... 60 hata puanı farkı var iki hakem arasında. Hakemlerden biri 70 puan düşürecek kadar ciddi hatalar bulmuş uygulamada. Bu da 70 basit hata, 14 orta hata, 7 kaba hata (düşme vs.) demektir. Şahsen herhangi bir çiftin gerçekten rezalet bir performans sergilemedikçe, eldeki kısa koreografi süresi boyunca 70 puanlık hata yapabileceğine inanmıyorum. Bu kadar puan kaybedecek vakit yok ortada her şeyden önce...
Bunu yapmanın en kısa yolu 7 kere düşmek desek, aklı başında bir sporcu 3. düşüşten sonra sahneyi terk eder alkışlar arasında...Ya da Finale kalan hiçbir dansçı 70 sekizlik boyunca bağlantıyı, eli kaçırarak dansetmiş olamaz herhalde? 
Evet yarışma kalitesi yüksek değildi, ziyadesiyle aşağıdaydı katılım eksikliği sebebiyle ama bu kadar da değil... 70 hata puanı! Bu esnada diğer hakemlerimiz de kuşları izlemiş yine muhtemelen. Farka baksanıza, 60 hata puanı gözden kaçmış! Bir çifti izleyen ik çift gözün algısı bu kadar farklı olamaz... Hele ki söz konusu hadise bir spor branşı diyorsak, katiyen olmamalıdır. O halde kurallarda çok ciddi açıklar vardır. Hakemlerin değerlendirmeleri kişisel beğeniye ve algıya mahkum kalmış, herkesin referans alacağı standartlardan yoksun kalmıştır. Komitelerin, ilk olarak da Teknik Komite'nin görevi, bu kriterleri hakemlere sağlamaktır. Ortada bu kriterler yokken hakemleri veya hakem komitesini suçlamak abesle iştigaldir....

Son çiftimiz de yine 77-96 aralığında uygulama puanı almış. Bana yüksek gelse de, 45-96 ve 30-90 örnekleri yanında "çok şükür" dedirtiyor sanırım...

Durum budur efendim. Lütfen bu sıkıntıları hakemlerimizle özdeşleştirmeyiniz. Bunlar ortada yeterince değerlendirme kriteri olmamasından kaynaklıdır. Bu yüzden tekrarlıyorum, burada hakemleri eleştirmiyoruz. Sistemdeki açıkları ortaya koyuyoruz. 


Sabrınız ve ilginiz için teşekkürler.

Sevgiler.

Erdem Özkan





EKLEME



EKLEME 
12.02.2013:

Dün yayımladığım "Salsada Freestyle Çekirgesi" adlı yazıda, Türkiye Şampiyonası yarı final serisindeki ritm kayıpları ve hataların neredeyse tüm sporcularda görüldüğünü belirtmiştim. Bu sebeple de sporcuların ve hakemlerin üzerinden yürümenin doğru olmayacağını, burada kurallar ve uygulamalarla ilgili bir sorun olduğunu ifade etmiştim. Video paylaşımları sonrası, değerlendirme konusunda benden daha tecrübeli olduklarına emin olduğum çevrelerden başka çiftlerin de benzer hatalar sergilediğine dair mesajlar aldım. Benim yarışma esnasında görmediğim, fakat videoları izledikten sonra farkına varılabilen durumlar bunlar...

Bunlardan en dikkat çekeni
 yarışmayı 1. bitiren, bir diğer A klasman çifti (numarayı hatırlayamıyorum) Ersin ve Hande'yle ilgili gelen yorumlar. Videoda görüntü ve ses arasında bir kayma var mı diye dikkatle izledik. Sporcuların videoların ilerleyen saniyelerinde sese göre doğru ritmde basmaya başlamaları videoda ses konusunda bir sıkıntı olmadığını gösteriyor,

Benim açımdan dans çerçevesinde en önemli konu olan ve her fırsatta vurguladığım "tarafsızlığımı" bozmamak adına orjinal yazıyı yayımladığım sırada farkında olmadığım bu bilgileri de şu an paylaşmam gerektiğine inanıyorum. 581 numarayla yarışan Gülden ve Mustafa'dan dünkü yazımda sporcuyu gündeme almam sebebiyle özür dilemiştim. Ersin ve Hande'den de aynı konuda beni mazur görmelerini rica ediyorum. Konu bir çiftin diğerine göre daha üstün olması ya da daha fazla hata yapması değildir. Konu her zamani gibi daha temeldir, kurallar ve uygulamalarla ilgilidir.


Netice itibariyle yine dün yazdıklarımı destekleyen bir sonuç çıkıyor ortaya, o da şudur:

A klasmandaki çiftlerin bütün sezon freestyle yapmadan yarıştırılmış olmaları son derece büyük bir hatadır. Görülmüştür ki A klasmandaki çiftlerin Freestyle hataları aslında finale çıkmalarını bile engelleyebilecek seviyededir. Bu da freestyle aşamasının tüm klasmanlarda vazgeçilemez bir unsur olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bir diğer sonuç da şudur:

Hakemlerimiz gerçekten bu hataları göremiyorlarsa, yetersizdirler. Yetersiz olmalarının sebepleri araştırılmalıdır. Hakemlerimiz bu hataları görüyor, ancak yine de sporcuların isimlerine, kulüplerine ya da başka bir takım faktörlere istinaden gereken puanlamayı yapamıyorlarsa sorun daha da derindir!! 

Skating raporları açıklandıktan sonra bu durumu daha net görebileceğiz diye düşünüyorum. Bir de on1 vs on2 konusu çerçevesinde elendiği ya da diskalifiye edildiği söylenen bir çift var. Bu konuyu da araştırmaktayım. Yine Skating raporlarıyla birlikte ortaya çıkacaktır.

Sevgiler





11 Şubat 2013 Pazartesi

Salsada "FreeStyle" Çekirgesi

Geçtiğimiz hafta Türkiye Şampiyonası öncesinde yazacağımı belirttiğim konuları halen yetiştiremediğimin farkındayım. O da gelecek... Ancak bununla da bağlantısı olan, TDSF bünyesinde bu sene alınmış bir takım kararları gayet güzel ortaya koyan bir başka konuya değinmek istiyorum öncelikle. 

MEVZU

Bildiğiniz gibi bu sene başına kadar TDSF Salsa yarışmalarında A Klasman kategorisi de diğer klasmanlar gibi önce freestyle elemeleri, sonrasında ise 6 çiftin katıldığı solo final performansları olarak yapılmaktaydı. Her zaman olduğu gibi gerekçe vermeden, sebep-sonuç ilişkisi kurmadan alınan ani bir kararla bu kural bu sene başında değiştirildi. Yeni kural A klasmanda finale 10 çiftin kalacağına ve tüm bu çiftlerin solo performans sergilemelerine işaret ediyordu. Bunu "sebep-sonuç" ilişkisi göstererek, mantık üzerinden eleştirmiştik. Eleştiri şu yöndeydi:


Skating sistemiyle elemeler devam ederken, 12 çiftli bir yarı-final turundan 9 hakeme, "final için 10 çift seçin" derseniz, çıkması muhtemel eşitlikler yüzünden zaten "10" rakamına ulaşmanız hayli güçtür. Kaldı ki yarı finalde sadece 2 çift elemenin mantığı nedir? Freestyle'ın etksini azaltmış olmuyor musunuz? Buna benzer sorular sormuştuk ve elbette tatmin edici bir cevap alamamıştık... Özetlemek gerekirse "sporun dostluk, kardeşlik, birliktelik ve aşk olduğuna, bir kişinin bile dansetmesini sağlayan birine duyulması gerken saygıya ve de aman yarabbim ne kadar çok çalışıldığına, özveri gösterildiğine, ölündüğüne, bitildiğine" değiniyordu teknik komiteden gelen cevaplar.

UYGULAMA

Akabinde yarışmalar başladı ve uygulamaları gördük. Ankara'daki 1. ayak Kulüplerarası yarışmada A klasmanda 8 çift yarışıyordu. Direkt olarak final yapıldı ve tüm çiftlerin koreografileri izlendi. Kabul edilebilir bir durumdu. Zira dans sporunda da 8 çiftin katıldığı klasmanlarda direkt finalden başlandığına dair örnekler biliyoruz. Neticede Ankara'daki yarışmada A klasman sporcuları Freestyle yapmadı. Çekirge sıçradı...

Geldik İstanbul'a...İstanbul'da A klasmanda yarışan 12 çift vardı. Yarışma öncesinde tüm çiftlerin yarı final itibariyle koreografi yapacakları, hatta koreografiler üzerinden yapılacak yarı-final turunda re-dance uygulanacağı söylentileri geldi kulağımıza. İnanamadık! 12 çifte re-dance yapılması bir yana, bir de zaten yarışmalar geç bitiyorken bunların "koreografi" üzerinden yapılmasının mantığını anlayamamıştık.Kulisler çalkalanıyordu... Bir şekilde bu "yeninin de yenisi" kural uygulanmadı ama uygulanması gereken de hayata geçmedi. Normal şartlarda 12 çiftin yarı-finalde freestyle sergilemeleri ve "yeni kurala" göre final için sayının 10 çifte inmesi gerekiyordu. Fakat bir şekilde 12 çiftin tamamını da final performanslarıyla izledik. Freestyle yapılmadı... 

"Eşitlik oldu" dediler, "o yüzden 12 çift finale çıktı" dediler. Ancak Skating raporlarına baktığımızda bırakın eşitğili, A klasman yarı finalinin yapıldığına dair bir işaret göremiyorduk. Çiftler ısınma yapmış olabilir ancak netice itibariyle raporlara yansıyan bir "freestyle" ya da yarı-final değerlendirmesi yoktu. Tek gördüğümüz final değerlendirmeleriydi. Bu konuyla ilgili olarak MHK tarafından cevap bekliyordum, ancak görevden alındılar. MH eski başkanı Kıvanç Gür veya görevden alınan MHK üyesi arkadaşlar bu konuya açıklık getirirlerse sevinirim. (Dosyayı şuradan indirebilirsiniz: http://www.tdsf.gov.tr/yarisma-sonuclari)

Böylece sezonun 2. yarışmasında da teknik komitenin aldığı acayip kararlar neticesinde freestyle elemesi olmayan bir A klasman izlemiş olduk.  Çekirge yine sıçramıştı...

3. ayak İzmir'deydi. Özellikle 2. yarışmada gelişen olaylar, hakemlere müdahale iddiaları ve federasyonun bu olaylar karşısındaki aciz halleri dikkatleri bu yarışmaya çekmişti. A klasmanda bu kez 9 çift vardı. Bu da sezon başında alınan "final 10 çiftle yapılır" kararının sınırları içinde kaldığından direkt olarak finale geçildi. Kulüplerarası şampiyonanın 3 ayağında da A klasman sporcularını freestyle yaparken göremedik. Çekirge 3. kez sıçradı...


Sıra Türkiye Şampiyonası'na geldiğinde ve gündem bu kez de MHK'nin bu yarışmadan 3 gün önce görevden alınmasıyla çalkalanırken, yarışmada gördüklerimiz teknik komitenin "10 çiftle final" kararını neden aldığını kafamıza adeta bir çekiçle vurmuş oldu.

Burada bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bugüne dek hiçbir yazımda sporcuların aldıkları dereceleri "hakkaniyetsiz" bulmadım. Yazılarımda hakemlerin verdikleri puanlamaları tutarsızlık haricinde bir konu kapsamında yorumlamadım. Fakat bu son yarışmada gördüklerim ve buna değerlendirme açısından duyarsız kalınması, balığın nasıl baştan koktuğunu alenen göstermektedir. Şunun altını özellikle çizmek istiyorum.. Konumuz katiyen sporcular değildir. Aynı şekilde hakemlerin de bir eleştirisini yapmıyorum. Konu onların gördükleri ya da görmedikleri de değildir. Bu tip durumlar her yarışmada, hatta her spor branşında görülüyor ne de olsa. Burada ele aldığımız esas konu TDSF içerisindeki bazı isimlerin işleri nasıl kendilerinin kişisel (veya kulüpsel) çıkarlarına fayda sağlayacak şekilde manipule ettiğidir. Konu olan sporcu arkadaşlarımdan da bu durum için özür dilerim ama eminim onlar da daha az şaibenin, şüphenin olduğu bir ortamda başarılı olmak istiyorlardır, böylesine güvenin olmadığı bir ortamda değil...

Peki ne gördük de bütün sezonun ve hatta sezon öncesi alınan kararların sebeplerini bu kadar net anlamış olduk? İzah edelim... Aşağıdaki videoları izleyelim önce (her iki video için de Salsa Malsa'ya ve Murat Kasap'a teşekkürler). Bu videolarda beyaz kostümle yarışan 581 numaralı çifti izliyoruz. Bay sporcunun ritmine ve zemindeki kayışlarına, yani yeri kullanmayışına dikkat lütfen...





UYANIŞ

TDSF Salsa Türkiye Şampiyonası 2013'te 2. sırayı alan 581 numaralı çift halen TDSF Salsa Teknik Komite Başkanı'nın kendisine ait kulübün sporcularıdır. Çiftin finaldeki koreografi performansları net bir şekilde finalde aldıkları dereceyi, sadece final performansı değerlendirilirse, haketmiştir. Zaten önceki yarışmalarda alınan A klasman derecelerine baktığınızda, bu yarışmaya katılan ve katılmayan çiftleri göz önüne alırsanız, aldıkları derece bekleniyordu. İstanbul yarışması'nda 7. olan bu çiftin o yarışmada önünde yer alan isimlerden sadece bir tanesi Türkiye Şampiyonası'na katıldı, onlar da zaten 1. oldu. Buraya kadar sorun yok.

Fakat A klasman sporcularını bu sezon ilk defa FREESTYLE yaparken izledik ve gördük ki 581 numaralı çiftimiz, freestyle'da sürekli olarak hata yapıyor, bilhassa erkek sporcu arkadaşımız hızlı ve uzun adım atma sevdasına sürekli olarak ritm kaçırıyor.

Elbette ritm kaçıran, hata yapan başka çiftler de var. Elbette sadece 581 numaralı çift değil hata yapan. Hakemler bu hataları görüyor veya görmüyor, bir şekilde puanlar veriliyor. Tekrar söylüyorum, konumuz bu değil. Maksadımız sporcuyu veya hakemi eleştirmek de değil. Hedef, bu tip hataların oluşma sebebi olan "salsa kural kitapçığı"ndaki eksikleri, hataları ortadan kaldırmak ve de bu açıkları suistimal edenleri ortaya çıkarmak. Maksat çekirgeyi yakalamak, nerden sıçradığını, nereye sıçradığını, sıçrarken nasıl karıncaların hakkını yediğini herkese göstermek. Tek başınıza bu çekirgeyi zaptedemeyebilrisiniz ama güçlü ve kararlı bir grupla çekirgeyi çembere alırsanız kaçacak yeri kalmaz...

SONUÇ

Şimdi düşünün. Elinizde koreografik olarak sağlam duran, koreografi içerisinde ezberlenmiş senkronlarla ritm kaçırmayan ama freestyle'da hangi ritmde dans ettiği belli olmayan bir sporcu var. Siz de teknik komitenin başındasınız... Zaten sezon başında topu topu 8-12 çiftin katılacağını bildiğiniz A klasman yarışmalarında  (klasman talepleri direkt kulüplerden sizin onayınıza geliyor malum) Freestyle faktörünü ortadan kaldırarak hakemlere çiftinizin güçlü yönünü göstermek istemez misiniz? Aklınızdan dahi geçmez mi, dürüst olun! Efendim, duyamadım? Geçer elbette ama yapamazsınız öyle mi? Bence de... Maalesef yapan yapıyor, atı alan Üsküdar'ı geçiyor.... Olan da bu entrikaları nötralize etmeye çalışan dürüst insanlara oluyor.

TDSF Salsa Teknik Kurul'u, ki haftasonu öğrendiğim kadarıyla üyelerinin bile alınan kararlardan haberi yok, danışılmamış, sorulmamış, tek bir ismin aldığı kararlarla idare edilmektedir. Teknik Kurul üyeleri adına aslında bu bir açıdan sevindirici bir durumdur. Zira böylece başkanlarının aldıkları utanç verici kararlarla bir ilgileri olmamaktadır. Teknik Kurul Başkanı'nın bu kadar rahat at koşturmasını sağlayan iki unsurdan ilki TDSF Başkanlığı'yla facebook konuşmalarını paylaşacak kadar "yakın münasebetleri" ve de talimatlardaki açıklardır. Eh TDSF'nin aldığı diğer komitlere yönelik görevden uzaklaştırma kararlarını da göz önüne alırsak, meydan da bir hayli boş kalmıştır, ne diyelim günahı boyunlarına... 

Not: Şimdiden buna verilebilecek muhtemel "bilgi eksikliği", "ivedilikle" gibi artık duymaya alıştığımız kelimeler içeren ve "sporun, dansın aşkıyla yanıp tutuşan mazlum, mahsun ve de yalnız bir gönülden" bahseden yanıtlar adına sizlerden özür dilerim. :)

Sevgiler
E.Ö !



8 Şubat 2013 Cuma

Çelişkiler Çelişkiler


Bir konu hakkında TDSF tarafından yapılan iki paylaşıma yer vermek istiyorum kısaca... Konumuz 2. Etap Salsa Kulüplerarası Yarışma İstanbul ayağında yaşanan ve 2 hakemin yarışmadan çekilmesine kadar varan "hakemleri etkilemeye yönelik hareketlerin" gerçekleşip, gerçekleşmediği ve bu yarışmada olan bitenin TDSF tarafından nasıl değerlendirildiğidir... İki belgemiz var, görelim:

1.) Konuyla ilgili resmi duyuru
http://www.tdsf.gov.tr/duyuru-sportif-sosyal-danslar-salsa-hakem-kurulu-hakkinda


2.) Konuyla ilgili taraflardan Sn. Ulaş Ata ile paylaşılan resmi belge.



İkisini de inceleyiniz lütfen. İlginç bir çelişkiye rastladınız değil mi? Konu araştırılmış mı, yoksa kapanmış mı? Konuyu kim araştırıyor?  İlk duyuruya göre Disiplin Kurulu araştıracak. İkinci belgeye göre ise Teknik Kurul ve MHK araştırmış ve sonuca varmış bile :)

Peki ama bu konunun muhatabı kim olmalı? İnceleme yapması gereken mercii neresi? Kendi atadığı başhakemi şikeyle suçlanan MHK mi? Ya da aynı "manipülasyona" maruz kalmasına rağmen, kurallara istinaden yarışmayı terk etme cesaretini gösteremeyen hakemler arasında bulunanların yönettiği Teknik Komite mi?

Yoksa bu konunun muhatabı, olayı tamamen hukuki kurallar çerçevesinde incelemekle yükümlü olup, bu noktada en tarafsız ve olayın dışındaki kurul olarak gözüken, daha da önemlisi diğer federasyonlardaki muaddillerinin bu tip olayları ele aldığı bilinen "Disiplin Kurulu" mu olmalıdır?

Bence sonuncusu daha mantıklı, siz ne dersiniz? İlk duyuruda da zaten disiplin kurulunun inceleyeceğine dair bir ibare var. Peki neyi inceleyecek? Olayda adı geçen insanların kabahatlerini mi? Eğer ceza verilir veya verilmezse, Sn. Ulaş Ata'ya gönderilen ikinci belgenin geçerliliği ne olacak?

Bunlar tamamen muamma... Bilinen bir gerçek var ki, TDSF yönetimi olaya "spor hukuku" veya sporla ilgili herhangi bir pencereden bakma yetisinden çok uzaktadır. Bu yüzdne de kendi kendilerini köşeye sıkıştırmaktadırlar...  Neyse ki "dans sporu" tarafında işin ucundan tutan bilinçli insanlar var da oralara sirayet etmiyor bu olaylar.

Son bir not.. Salsa tarafındaki talimatların eksikliği ve yetersizliği bu noktada daha da ortaya çıkıyor. Bir de üzerine yazılmış talimatlara TDSF'nin kendi birim ve yöneticilerinin uymayışı eklenince, sorun kat be kat artıyor tabi..

Sevgiler.

5 Şubat 2013 Salı

Pilardo (!)


http://www.ntvspor.net/haber/diger-sporlar/82084/bilardonun-mufredati-hazir?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter

Yukarıdaki bağlantı Bilardo'nun Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına girişiyle ilgili çalışmaların nasıl başarıyla ilerlediğinden bahsediyor. Şu an açık liseler, halk eğitim merkezleri gibi kurumlarda, yakında da ilköğretim okullarında ders olarak yer alacakmış Bilardo...

Bilardo... Bilardo'dan bahsediyoruz... Bir ara "gençlerumuz cideyiler, kayfelerde pilardo oynayiler" diye esprisi yapılan, 80'lerde, 90'larda "oğlum ne bilardosu, otur da biraz kitap oku" diye bir numaralı genç nesil eleştirme maddesi olan Bilardo...

Oysa ki bilardo bizdeki algının aksine "kahve köşesi kumarı" değil, sporcularının smokinle, hakemlerinin frakla hazır bulundukları "seçkin" bir centilmen sporudur. Bilardo Federasyonu da gerek ülkemizde düzenlediği uluslararası organizasyonlar, gerekse başarılı milli sporcular üzerinden (Bkz. Semih Saygıner) bu yanlış yerel algıyı kırarak, olayın sportif açıdan nasıl gözüktüğünü başarıyla duyurmuştur.

Netice ortada. Gerekli hazırlıkları yapmışlar, altyapıyı tamamlamışlar ve okullarda müfredata giriyorlar. Tam da DANS SPORU'nun ihtiyacı olan proje. Bizlere, antrenörlere, hakemlere yıllardır "ah bir müfredata girebilsek" diye her yıl pasta mumu üflerken dilek tutturan proje bu...

Bilardo eğitim sisteminin bir parçası olabiliyorsa, çalışıldığı takdirde Dans Sporu da olur. Hele ki TDSF'nin başında, yöneticisi olduğu kulübü halen TDSF'ye üye yapmamış, bunun yerine Milli Eğitim Bakanlığı lisansını tercih etmiş bir başkan varken... Herkese "kulüpleşin" mesajı verilirken kendi kulübünü bu akıma dahil etmeyip MEB'e bağlanan bir başkanın Milli Eğitim bağlantılarının kuvvetli olduğunu düşünmek yanlış olmaz herhalde?

Umuyorum TDSF tarafından bu yönde atılacak adımlar, sponsorluk yönünde atılmayan adımlarla aynı akibeti taşımaz.

Sevgiler.