18 Ocak 2010 Pazartesi

Alex'li vs. Alex'siz


"Alex çok büyük futbolcu. Bunu kimseyle tartışmam" diyor -bence ülkemizin ve hatta Dünya'nın en başarılı futbol yorumcularından- Rıdvan Dilmen; ve ekliyor... "Senede asistiyle, golüyle 30 kere skor tabelasını değiştiriyor, varsın koşmasın. Böyle bir adamı kim oynatmaz!".

Koşmuyor, defans yapmıyor diye suçlanan Alex'in artık araştırıp yorumlamaya gerek duymadığım derecede uçuk istatistikleri var. Kaldı ki kendisi de "ben bir forvet oyuncusuyum, beni bu gözle izleyin", diyor. Açıkçası bu gözle izleyip yorumladığımız, rakip oyuncuları bir defans oyuncusu gibi kesmesini gibi acayip beklentiler içine girmediğimiz zaman geriye Alex'in muhteşem oyun zekasını ve tekniğini takdir etmek kalıyor sadece. Bunlara da söylenecek laf yok zaten.

Eğer Alex'i bir forvet oyuncusu olarak göreceksek, bu durumda Fenerbahçe aslında 4-4-2 oynuyor diyebiliriz Bu hafta Rıdvan Dilmen de benzer bir yorumda bulundu. Alex'in ikinci bir forvet görevi gördüğünü belirtti. Buna ister 4-4-1-1 ister 4-2-3-1 diyelim, aslında bu dizilişin temelde 4-4-2 özellikleri taşıdığını ifade etti. Tek fark Alex Guiza'nın arkasında oynuyor, yanında oynamak yerine.





Bu akşam Antalyaspor - Fenerbahçe karşılaşmasını izlerken dikkat ettim, Fenerbahçe'nin Alex'li ve Alex'siz oyun tarzı bambaşka. Alex oyundan çıktıktan sonra, Özer sağ açık, Wederson da sol açık pozisyonlarına geçti. Gökhan Ünal ve Guiza da sahaya yukarıdan baktığınızda aynı hizada duran iki forvet olarak dizildiler. Bu önemli bir nokta. Zira Alex oynadığında, Guiza'nın arkasında, iki merkez ortasaha oyuncusunun ise önünde oynuyor. Bu dünya futbolu için çok tanıdık, Fenerbahçe için yepyeni dizilişle takım bu sezon neredeyse hiç görmediğim kadar tempolu bir futbol oynadı ve çok sayıda pozisyon buldu. Hatta maçı 3-1'lik mağlubiyetten, 3-3'e taşıdılar. Evet 3 de gol yediler bu arada ve maçı kaybettiler ama bunlar defansın -özellikle Bekir ve iyi oynamasına rağmen Andre Santos'un- dikkatsizliklerinden yenen goller olduğundan konumuzla ilgisi yok.

Esas konu şu ki, Alex muhteşem yeteneğine ve takıma olan inanılmaz katkısına rağmen, o herkesin yıllardır dilinden düşürmediği eleştirinin, "Fenerbahçe temposuz oynuyor" kalıbının sorumlusu gibi geliyor bana. O sahadayken herkes Alex'i arıyor. Boş olmadığını görünce, ikinci tercih olarak boştaki herhangi birini arıyor Fenerbahçeli oyuncular. Bu yüzden de oyun her pasla, her topa dokunuşla beraber biraz daha yavaşlıyor. Emre ve bazen de Özer haricinde insiyatif kullanan, adam eksiltmeye çalışan kimse olmayınca da o dillerden düşmeyen "al gülüm ver gülüm oynuyor canım bunlar" etiketi yapıştırılıyor takıma.

Oysa bu akşam ikinci devrede öyle miydi? Evet belki 3-1 geriye düştükten sonra canlandı Fenerbahçe ama iddiasız bir maçta bile 70. dakikadan sonra bu kadar tempo yapmak kolay değil. Sahada Alex olmayınca herkes birbirini daha fazla kullanmaya başlıyor sahada. Özer'in Bekir'le, Wederson'un Santos'la yaptığı paslaşmalar bunun en iyi örneğiydi. Ancak Alex yerine Gökhan ya da Semih gibi ikinci bir klasik forvetin oynaması oyun anlamında farkı yaratan esas unsurdu. Kenardan gelen her topta sanki yıllardır birlikte oynarmışcasına ön-arka direk koşuları yaptı Guiza ve Gökhan Ünal. Bu pozisyonlardan 2 gol çıktı; daha fazla gol çıkmaması da tamamen talihsizlikti. Guiza'nın ilk defa bu kadar etkili oynadığını gördüm. "Arkasında" değil "yanında" oynayan bir oyuncu bulunca daha rahat pozisyona giriyor sanki İspanyol.

Yanlış anlaşılmasın. "Alex oynamasın, Fenerbahçe o zaman coşar" gibi bir iddiam yok. Alex'in sahada yarattığı farka hepimiz şahit oluyoruz yıllardır. Yine hepimiz biliyoruz ki, Alex bu takımda olduğu sürece ilk 11'de yer alacak ve kaptan kalacak. Bunu da hak ediyor zaten. Tempoyu bu akşamki karşılaşmanın ikinci yarısındaki Fenerbahçe temposuna getirmek için başka bir yöntem olmalı. Artık futbolculara "ilk işiniz Alex'i aramak olmasın" diye ders mi verilir, tedavi mi uygulanır bilemiyorum ama bir çözüm bulunmalı. Şahsen ben o tempo içerisinde Alex'in maharetlerini sergileyişini izlemek isterdim. Muhteşem bir manzara olsa gerek...

Son olarak biraz da Özer'den bahsetmek gerekiyor. Özer sağ kanatta oynuyor ama sürekli içeri girip gol arıyor, kanat değiştiren uzun toplarla rakip defansın dengesini bozuyor tek pasla. O beğenmediğimiz, ofansif yönü zayıf dediğimiz Bekir'i bile oynattı Özer; ver-kaçlarla sıfıra inmesini, orta yapmasını sağladı. Önceki takımlarında onu çalıştıran hocaların -başta da Aykut Kocaman'ın- Özer'i Türk futbolunun gelecekteki yıldızı olarak göstermeleri boşuna değilmiş, onu iyiden iyiye belli etti bu akşam Özer. Futbol dinamikleri biraz düzgün çalışan bir ülke olsak Özer yaşındaki bir futbolcu için o "geleceğin yıldızı" yerine "Dünya Yıldızı" diyor olabilirdik gerçi.

Neyse, belki bu 321 milyon dolar biraz adam eder bizi... Haydi hayırlısı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder