28 Ocak 2010 Perşembe

Keita'nınki Can, Bellamy'ninki Patlıcan

Ada Futbolu'nun en önemli derbi mücadelelerinden biri oynandı. Manchester United Old Trafford'da Manchester City'i ağırladı. Maçın, en iddiasız maçlarda bile dişe diş futbol oynanan Premier Lig standartlarından daha da çetin geçeceği belliydi. Ancak sanırım pek azımız holiganizmin merkezlerinden biri olmasına rağmen İngiltere'deki bir futbol karşılaşmasında, hele ki Old Trafford'da sahaya bira şişelerinin atılmasını bekliyorduk.

Bizim stadlarımızda gerçekleşen olaylardan pek de farkı yok bu hadisenin. Ali Sami Yen'deki 19 Mayıs Su Savaşı'nı, önceki yıllarda Galatasaray taraftarının oturacağı misafir takım tribününe maçtan önce çürük yumurtalar ve içi bir takım sıvılarla dolu torbalar bırakılmasını bu tespitin dışında bırakıyorum elbette. Bunlar tamamen organize bir şekilde düzenlenen olaylar. Ancak en son Şükrü Saraçoğlu'nda oynanan derbide önce yardımcı hakeme daha sonra da Keita'ya atılan bozuk paralar da tıpkı Old Trafford'daki gibi anlık gelişen, taraftarların toplu iştirakıyla oluşmayan münferit olaylar. Bu anlamda "tribün şiddeti" başlığı altına bu iki olayı da alacaksak, aynı kategoride değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Bu tip olayların önüne geçilmesi gerektiğini herkes söylüyor. Özellikle Türk basın ve yayın kuruluşları olaylı karşılaşmaları yorumlarken, maçın yorumundan çok bu hadiselere yer veriyor. "Oynat Uğur'cuğum... Tam şişe kafaya isabet ederken dur! Biraz geri... Evet, orda dur! Benim kelleyi de koy oraya. Tamam... Şimdi hocam, bu şişeyi bazı katiller adam öldürmek için kullanıyor...." tadında yorumlar izliyoruz saatlerce. Akabinde maç yorumlanırken de mutlak suretle bu olaylara gönderme yapılıyor. "Ne yapsın çocuk? 10 Dakika önce o kanatta yemiş kafasına bozuk parayı, korkusundan inemiyor bir daha çizgiye kadar tabii!" Yani futbolun gerçek güzelliği olan teknik ve taktik yorumdan çıkıyor olay, bambaşka yerlere gidiyor.


www.milliyet.com.tr


Haftalarca etkisi dinmiyor, ardı arkası kesilmeyen yorum programlarında defalarca gösteriliyor aynı pozisyonlar. Atılan güzelim gollerden daha çok konuşuluyor. "Şu kadar ceza verilir, ama aslında bu kadar verilmesi gerekir, federasyon eyyam yapar..." derken cezalar açıklanıyor. Kulübe 6 maç seyircisiz oynama cezası, bilmem ne kadar para cezası... İyi güzel de, o bozuk parayı, suyu, taşı atan adama ne oluyor? Hiç! 6 hafta sonra kulübün cezası bitince yine tribünde, o taşı, şişeyi attığı yerde, kombine koltugunda oturuyor yine! Dolayısıyla olay çözülmemiş oluyor ve biz her sezon aynı olayları yaşayıp artık özümsüyor ve alışıyoruz. Futbolun bir parçası zannetmeye başlıyoruz. Taraftarlar "Bak kardeşim sizin şimdi stadınız kapanır 3-4 maç, ona göre kombine fiyatı belirleyin" dese, neredeyse haklı çıkacaklar artık, o derece.

Peki İngiltere ne yapıyor? İnanın şu Bellamy'e atılan maddeye dair bir şeyler öğrenmek için yırtınıyorum sabahtan beri. Detay arıyorum, bulamıyorum. Yorum arıyorum yok... Karşılaşmaya dair yapılan haberin altında bir yerlerde "karşılaşmada çıkan olaylarla ilgili olarak soruşturma başlatıldı, kulüp ceza alabilir" gibi bir bağlantı var sadece. Tarafsız, yorumsuz bir şekilde, abartmadan, sadece haberi vermek amacıyla yazılmış bir yazı: Bellamy'nin kafasına bozuk para isabet etti. O sırada tribünden bira şişesi atıldı. Edwin van der Sar o bölgedeki
taraftarı sakinleştirmek için tribüne uyarılarda bulundu.


www.guardian.co.uk - Neal Simpson/Empics Sport


Ha bir de tabi, bu maddeleri sahaya atan kişilerin anında stadyumdaki özel güvenlik görevlileri ve Manchester polisi tarafından yakalanarak göz altına alındıkları, muhtemelen ömür boyu stadyumlardan men edilecekleri belirtiliyor haberde. Kulüp güvenlik önlemlerini yeterli tutmadığı için ceza alabilir, bunda bir yanlış yok. Ama bu olayların önüne geçmek için, tıpkı İngiltere'de olduğu gibi münferit taşkınlıklarda bulunan kişileri anında belirleyip, göz altına alıp, haklarında işlem yapmamız şart. Yoksa 320 milyon dolarlık futbol yayınlarının büyük bölümü yine muhteşem goller, harika çalımlar yerine kafaya inen şişeleri, sahaya atılan koltukları göstermekten ibaret olacak.

Bilemiyorum tabi bu tip olaylar ne sıklıkla yaşanıyor İngiltere'de; zira adamlar akıllı oldukları için fazla gündeme getirmiyorlar bu tip hadiseleri. Ancak işte böyle sahaya yansırsa veya çok önemli bir maç olursa görebiliyoruz, onu da abartmadan konuşup bırakıyorlar. Ama şu bir gerçek ki, son yıllarda nadiren olay çıktığını gördüğümüz İngiltere'de stadyumlarda alkol tüketimi serbest. Düşünebiliyor musunuz, bir de bizim stadlarımızda serbest olsa alkol, ne boyutlara gelirdi bu tip münferit olaylar? Demek ki boşuna demiyorlar Şükrü Saraçoğlu'nun en tehlikeli, en rahatsız ortamı localar diye. Anlayana...

2 yorum:

  1. Ufak bir fikir listesi yapayım o zaman sana:
    1. bizim millet polemiği, başkasını köşeye sıkıştırıp üstüne çıkmayı marifet bilir, bundan zevk duyar. bu yüzdendir ki sayfalarca yorumu günler boyunca okursun. gazeteci ya da medya mensubu şahıs hangi takımın taraftarı olursa olsun bu muhabbeti uzatan hem eziktir bir şekilde hem de tembeldir. başka haber bulmaya çalışacağına kahvedeki ahmet'e mehmet'e polemik konusu çıkartacak malzemeyi günlerce kullanır bir de üstüne prim yapar.
    2. ingiltere'de stadda saçmalayana yazdığın şekilde verdikleri cezalar herkes tarafından bilindiğinden, bu cezaların uygulanmasında asla torpil filan işlemeyeceğinden dolayı insanların duydukları güvenden dolayı kimse ne o taşkınlık yapan hıyarın akıbetine bakar ne de klübün cezasına. haber konusu bile değildir.
    3. stadda alkol olayına girmiyorum. bizde olsa toplu tecavüze kadar yolu var.

    YanıtlaSil
  2. Mr. Çotay ladies and gentleman! :))

    Bu arada yarın (Cumartesi) itibariyle kendisiyle ikinci geleneksel kooperatif dogumgunu partisini organize ediyoruz. Taksim Ponte'de (@Eliza: topukların kaşındı di mi duyunca? :) )... Bekleriz :)

    YanıtlaSil