23 Ocak 2010 Cumartesi

Lütfen Televizyonunuzun Ayarıyla Oynamayınız: Burası Kadıköy





 Stadı yukarıdan gören bir fotoğraf bulamadım. Ancak Semih'in bu çamurun içinde yüzdüğü pozisyon durumu anlatıyor 



Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın zeminini izlerken eminim herkesin aklına bir hafta önce Türkiye'de futbolun geleceği denilen 320 milyon dolarlık ihale gelmiştir. Zaten maçtan hemen sonra 100% Futbol programında Rıdvan Dilmen bu saha-ihale ilişkisine değindi; muhtemelen önümüzdeki haftalarda bu konu bol bol konuşulacak.
Bundan bir kaç hafta önce Rıdvan Dilmen "Fenerbahçe için en büyük devre arası transferi stad zeminini yenilemek olur. İkinci yarı içerde oynayacağı karşılaşmalarda böyle (kupa maçlarındaki gibi) bir zemin olursa fikstür avantajının hiç bir önemi kalmaz", demişti. Gerçekten de öyle. Kısa paslarla, genellikle temposuz oynayan, Alex ve Santos gibi teknik oyunculara bel bağlayan bir  takım Fenerbahçe. Haliyle böyle bir zeminde yeteneklerini sergileyemedikleri için bu teknik oyuncuların sahadaki diğer oyunculardan pek bir farkı kalmıyor. Hatta fiziksel olarak nispeten daha zayıf oldukları için dezavantajlı olduklarını bile söyleyebiliriz. Dolayısıyla Fenerbahçe alıştığı oyunu üstelik de kendi sahasında uygulayamaz hale geliyor. Tam da her rakibin başarmak istediği durum değil mi bu? Fenerbahçe'yi bozmak, oynatmamak. Daha maç başladığı anda bunu başarmış oluyor Saraçoğlu'na gelen takımlar; üstelik de hiçbir şey yapmadan, yorulmadan!

Kendi oyununu oynayamayan Fenerbahçe de mecburen topu ceza sahasına doğru şişirmekte buluyor çareyi. Karambol futbolunun el verdiği ölçüde yeteneklerini kullanmaya çalışıyor milyon Dolarlık ayaklar. Müthiş bir mücadele oluyor ve izlemesi de gerçekten çok zevkli. Barcelona'nın pas trafiğini izlemek de zevkli, bu da. Başka türlü bir keyif sahada çamur içinde hırsla yırtınan futbolcuları izlemek. Şahsen bu ligde piyasasının çok daha üstünde paralar alıp oynadığını düşündüğüm bunca primadonna futbolcu varken, oyuncuların gözlerini karartıp ortadaki toplara yağmur, çamur, sakatlık demeden girmeleri çok kıymetli geliyor bana. Hele ki bu oyuncular kaç sezondur "ruhsuz" damgası yiyen Fenerbahçe'nin oyuncularıysa. Ha, tabi yine Ocak sonundaki bir Sivas deplasmanı öncesi kart sınırında olduğunu bile bile anlamsız faullerle, gereksiz kartlar görüp cezalı duruma düşen uyanıklar hariç...

Neyse biz konumuza dönelim. Bu tip bozuk zeminlerde kısa pas oynayamayan takımların ilacı ceza sahasına doğru uzun toplar göndermek oluyor. Bu durumda kadronuzda iri yarı, hava toplarına hakim, yere sağlam basan, güçlü bir santrfor varsa pozisyon yaratma şansınız ziyadesiyle artıyor. Fenerbahçe'nin mevcut kadrosunda bu özelliklere sahip bir oyuncu yok gibi. Yani Fenerbahçe devre arasında ne Rıdvan Dilmen'in tavsiye ettiği "zemin" transferini yapabilmiş, ne de bu zemine uygun futbolu daha etkili oynayabileceği bir oyuncu getirmiş. (Gökhan Ünal iyi bir oyuncu olsa da bahsettiğim özelliklere tam anlamıyla sahip değil.). Gündemdeki transfer haberleri de bu sahayı gördükten sonra pek iç açıcı değil. Böyle bir sahada değil Ronaldinho'ya benzetilen Dentinho'yu, bizzat Ronaldinho'nun kendisini getirseniz bir anlamı olmaz.

Yıllardır ligimizde farklı stadlarda hortlayan bu bozuk zemin (nam-ı diğer patates tarlası) sorunsalına derinlemesine değinesim var aslında. Önümüzdeki günlerde bu seviyede bir stadın zeminini sıfırlamanın, uluslararası kalitede bir zemine sahip olmanın takriben ne kadara mal olacağını ve ne kadar zaman alacağını araştırmayı planlıyorum. Zira bizim en modern stadımızda durum bu kadar kötüyken İngiltere 1st Division takımlarından Yeovil Town'ın Huish Park'ında bizden kat be kat daha fazla yağmur düşmesine rağmen halı gibi bir zemin olabiliyor. Demek ki mevzu bütçe değil, ya ilgi ya da bilgi eksikliği...

 
Yeovil Town'ın evi Huish Park'ta yağmurlu bir gün. Bu akşamki Saraçoğlu'ndan daha iyi gözüküyor



Huish Park'ın genel görünümü. Nasıl bir kasabadan ve kulüpten bahsettiğimiz anlaşılsın diye...



Sanırım artık yurt dışından çim uzmanı ya da spor sahaları uzmanı gibi birilerini getirtip kulüplerimizin stadyum yöneticilerine seminer vermenin vakti geldi. 320 Milyon Dolar'ın yanında böyle bir organizasyonun maliyeti devede kulak kalır herhalde. Mevzu ligin kalitesini yükseltmekse önce televizyondan maçları izleyecek insanların sahanın rengini olması gerektiği şekilde, yani kahverengi yerine yeşil renkte görmesini sağlayarak işe başlasak iyi olur.

Kulüpler bu yatırımı yapmayacaklarsa, sahalarının, stadyumlarının kalitesini artırmayacaklarsa o zaman maçlarını hala toprak sahalarda oynayan amatör küme takımlarına da ihale gelirinden pay vermemiz gerekir, haksızlık olmasın diye. Ne de olsa o sahalarla, (mesela) Şükrü Saraçoğlu'nun bugünkü zemini arasında pek de fark yok.

Bu arada, "neden 2016 Şampiyona stadları arasında UEFA'nın göz bebeği Şükrü Saraçoğlu yok" diye serzenişte bulunan Fenerbahçe yönetimi bu akşamki zemin faciasından sonra şöyle bir yutkunmuştur muhtemelen...







2 yorum:

  1. E sen sirf boyle spordur stattir pozisyondur mu yazican artiiik?! :)

    YanıtlaSil
  2. Eh malum hayatta en çok ilgilendiğim konu spor :) O yüzden spora dair yazıların ağırlıkta olması normal...

    Ama tabi tüm okuyucularımıza hitap eden konular olacaktır efendim, ilginizi kaybetmek istemeyiz zira.. Zaten şurda 3-5 kişi var takip eden :))

    YanıtlaSil