8 Şubat 2010 Pazartesi

Ayıp!

Fenerbahçe-Diyarbakırspor karşılaşması yine Şükrü Saraçoğlu'nun zemini sebebiyle mücadele anlamında zengin, futbolun teknik ve taktik güzellikleri yönünden fakir bir oyuna sahne oldu. Daha önce de sıkça belirttiğimiz gibi bu zemin düzelmeden Fenerbahçe'nin kaliteli oyuncularıyla fark yaratma şansı azalıyor. Rakiplerinize göre daha kaliteli oyuncularınız varsa ve en az rakibiniz kadar koşup mücadele ediyorsanız bu kalite farkı bir noktada kendini gösterecektir. Fenerbahçe, beklentinin aksine taraftarlarını son 4-5 maçtır mücadele açısından fazlasıyla tatmin edebiliyor. Sahada savaştıklarını görmek için alim olmaya gerek yok. Ancak zemin o kadar bozuk ki, bu mücadele sonrasında Alex gibi, Özer gibi fark yaratması beklenen kaliteli oyuncuların rakip takımın daha "sıradan" oyuncularından bir farkı kalmıyor bu sahada.

Futbol zenginliği olmasa da bir büyük takımın maçın genelinde savaştığını görmek bile haz veriyor. Daha önce benzer bir mücadeleyi çamur içinde oynanan Denizlispor karşılaşmasında da izlemiştik. Hani hep denir ya "böyle savaşsınlar, yenilseler de canım feda". Gerçekten dün böyle düşünen çok sayıda Fenerbahçe taraftarı olmuştur tribünlerde.

Dün akşam izlediğim ve bu sabah itibariyle okuduğum bir çok futbol yorumcusu da mücadele konusunda bu çizgide düşünüyorlar. "Fenerbahçe'nin sahada gösterdiği efora ve mücadeleye kimsenin bir lafı olamaz" demiş örneğin, usta bir futbol yazarı. Ama işte maalesef lafı olan bir kaç kişi var. Örneğin Semih Yuvakuran dün akşam maçtan hemen sonra Melih Gümüşbıçak tarafından kendisine sorulan "Fenerbahçe bugün neden kazanamadı?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"E işte mücadele etmezsen kazanamazsın. Bugün sahaya çıkan Fenerbahçe takımında, Bursapsor karşısındaki hırs, azim ve kazanma arzusundan eser yoktu. Futbolcular isteksizdi....vs...vs.."

Maç sırasında ne yapıyordu acaba çok merak ediyorum, çünkü böyle bir yorum yapabilmek için bu maçı izlememiş olmak gerekiyor. Bütün bir ikinci yarı boyunca rakibe müthiş pres yapan Fenerbahçe'ye isteksiz diyip mücadele etmediklerini söylemek en hafifinden "ayıp" olur. Maç içinde yırtınırcasına çabalayan oyunculara özellikle de eski bir futbolcudan hiç yapılmaması gereken bir ayıp. Oturup maçı tekrar izlesin derdim tavsiyede bulunabilsem kendisine. Hatta tam olarak 72 ve 75. dakikalar arasında Diyarbakır yarı sahasında oluşan pozisyonlara ve Fenerbahçe'den bu pozisyonda kimlerin rakip yarı sahada pres yaptığına baksın (Lugano ve Bilica beraberlerinde 3 Fenerbahçe'li oyuncuyla sanki kendi ceza sahalarında karambol mücadelesindeler gibi kendilerini topun önüne atıyorlar), derdim eğer tavsiyede bulunabilseydim kendisine.

Hayır, işin komiği Semih Yuvakuran bu yorumu yaptıktan 30 saniye sonra Tunç Elibol'a bağlanıyorlar, futbolcu ve teknik adamların görüşlerini alması için. Tunç Elibol hangi Fenerbahçe'li futbolcuyla konuşsa mutlaka bir yerde "bugün sahada müthiş mücadele ettiniz. Tribünlerdeki taraftar galip gelemeseniz de bu mücadeleden son derece memnundu" diyor. Aynı şeyi Daum'a da söyledi. Bu durumda ya Tunç Elibol bu maçı izlemedi, ya da Semih Yuvakuran. Anlamıyorum bu durumu. Merak ediyorum, Semih Yuvakuran basın tribününde, canlı yayında "hiç mücadele etmedi Fenerbahçe" dedikten 30 saniye sonra, birlikte çalıştığı arkadaşı Tunç Elibol o Fenerbahçe'li futbolculara tam tersi bir yorumda bulununca neler düşünüyor acaba? Kimse de çıkıp "Semih Abi, bu konuda ben senin görüşüne katılamıyorum. Fenerbahçe çok koştu bugün, iyi savaştılar" demiyor. O koltuğa oturan ne söylerse yenilip yutuluyor bir lokmada. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Kerem Öncel & Ömer Üründül yazısında da belirttiğim gibi, kendi fikirleri olan ve bunları beyan eden adamlar lazım oraya. Bu itirazı yapabilmek için önce o yorumu yapan yorumcunun lafını dinleyip, ona göre soru sormak gerekir. Melih Şendil bu tavrı stüdyo ortamında koruyabiliyor. Yayındaki yorumcuya "ben katılmıyorum" diyebiliyor, o başka bir şey. Ama bugüne kadar bunu bir maç anlatımında, stadyumdaki yayın esnasında yapabilen henüz görmedik. Dün akşam gerçekleşmemiş olabilir bu vereceğim örnek ama daha önce çok rastladık. Duruma uysun diye aynı konuyu örnek yapıyorum; Semih Yuvakuran'ın "Fenerbahçe mücadele etmedi" yorumunun üzerine, partneri olan spikerin şöyle bir soru sorması bizim ekranlarımızda sıkça rastlanan ve hiç mi hiç sorgulanmayan bir durumdur:

"Peki, Semih Hocam, bu akşam Fenerbahçe'li oyuncular gerçekten çok koştu, 90 dakika müthiş bir mücadele örneği gösterdiler. Maçı da çok istediler ama olmadı. Buna bakarak, taraftarın içine bir umut ışığı bıraktı diyebilir miyiz geleceğe dair?"

....ve bu soruya şöyle bir cevap alması da hiç garipsenmemeli bizim maç yayınlarımızda:

"Tabi, galibiyet gelmemesine rağmen bugün taraftar memnun ayrıldı stadyumdan. Fenerbahçe taraftarı böyledir zaten. Takım koşsun, elinden geleni yapsın ister. Mücadele görmek ister. Takım savaşırsa, beraberliği de mağlubiyeti de tolere eder Fenerbahçe taraftarı. O yüzden bence bu akşam Fenerli futbolcuların azmini gördükten sonra, önümüzdeki haftalarda bu tribünler daha da fazla dolduracaktır Fenerbahçe taraftarları" 

Şöyle bir oturun, geriye yaslanıp düşünün. Mutlaka sizin de aklınıza gelen benzer bir örnek olacaktır. Birden fazla olacaktır da, hepsi aynı şey neticede.

Yayıncı kuruluş, "yorumları marka değerini düşürüyor" denilen Erman Toroğlu'nu ya da "ekrana çıkacak kapasitede değil" denilen Oğuz Tongsir'i 320 milyon Dolar'lık yayınlarda kullanmama kararı almış olabilir. Kimine göre doğrudur, kimine göre yanlıştır. Ancak eğer bir temizlik yapılacaksa, kalite artırılacaksa artık maç yorumcularına da bir el atılsın. Her hafta aynı klişe lafları kullanan, üstelik bunu o maça uysa da yapan, uymasa da yapan insanlar bir zahmet çıkmasınlar artık karşımıza. Herkesin yaratıcı olması gerekmiyor; edebiyat eseri yazsınlar demiyoruz. Her yorumcuyla aynı fikirde olacağız diye bir şart da yok elbette. Ama lütfen artık kendi özgün fikirleri olan, düşünen ve düşündükten sonra konuşan insanlar çıksın televizyonda yorum yapsın. Madem ellerindeki en ağır silahtan vazgeçebilecek kadar büyük bir yenileme sürecine girdiler, bir zahmet bu konuya da kafa yorsunlar yayıncı kuruluş yöneticilileri.

...Bana iş versinler mesela !!! :))

2 yorum:

  1. http://www.rerererarara.net/sozluk.php?id=295010

    ilgilenenler okuyabilirler.

    YanıtlaSil
  2. Çok başarılı bir yazı olmuş Hocam. Herkese tavsiye ediyorum, tuttuğunuz takım önemli değil Cthulhu'nun verdiği link'e mutlaka göz atın. Anlatmaya çalıştığımız şey tam olarak budur işte...

    Bir ligin veya oluşumun marka değerini yükseltmek için bir zahmet NFL örneği biraz incelensin. Dük akşam yine mest oldum. Bununla ilgili de bir yazı yazacağım yakında.

    YanıtlaSil