"Türkiye, Kış Olimpiyatları'na 400 kişilik bir sporcu ordusuyla katılıyor."
"Hedef 25'i altın 60 madalya."
"Erkekler Bob'da eski başarılardan dolayı Türkiye 7 takımla katılıyor."
"Buz pateninde ise ilk 10'a sadece Türk sporcuların girmesi bekleniyor."
"Kış Olimpiyatları için Türkiye'de kamp yapan yüzlerce yabancı sporcu Kanada'nın yolunu tuttu."
Bunlar gazeteci arkadaşım Alp Ulagay'ın twit'lerinden alıntılar. Ne oldu şaşırdınız mı? "Nasıl olur böyle bir şey yahu, biz kim Kış Olimpiyatları kim" dediniz mi kendi kendinize? Eğer bir an için bile böyle düşündüyseniz Alp yaptığı durum analizinde çok haklı çıktı demektir. Bu spora (sporlara) ve kendi gerçekliğimize o kadar uzağız ki bir an için bile böyle bir kurgu dünyanın gerçek olabileceğini düşünebiliyoruz. Neyse ki sonunda şu twit'le bizi kendi dünyamıza geri getiriyor Alp:
"Abartopya desek buna olur mu?"
Bildiğiniz üzere -bilmiyorsanız da bilin diye yazıyoruz zaten- 2010 Kış Olimpiyatları Cuma günü Vancouver'da başlıyor. Yaz Oyunları kadar olmasa da yine de dünyanın en önemli spor organizasyonlarından biri bu. Bu konuda bir şeyler yazıp çizmeye aslında dün akşam karar verdim, TRT'de izlediğim bir haber sonrası. Alp durumu daha kısa ve dolaylı bir şekilde özetlemiş oldu bu mesajlarıyla, o yüzden yer vermek istedim. Kendisine de teşekkür ediyorum buradan. Bu sene Kış Olimpiyatları'na 5 sporcuyla katılıyoruz. Bunların ikisi baylar ve bayanlar alp disiplininde (Tugba Dasdemir / Erdinç Türksever), ikisi Cross-Country'de (Kuzey Disiplini diyoruz biz sanırım...Sebahattin Oglago / Kelime Çetinkaya) ve biri de malumunuz artistik buz pateninde (Tuğba Karademir) yarışacak. En iddialı olduğumuz branş da artistik buz pateni ve burada bile Tuğba Karademir'in üstün gayretlerine rağmen madalya beklentimiz yok.
Tuğba Karademir
Futbolda klişe bir mevzu vardır, bütün yerli teknik direktörler, yorumcular mütemadiyen gündeme getirir. "70 Milyonluk ülkeyiz, çok genç bir nüfusumuz var. Müthiş bir futbol potansiyeli var ülkemizde." Aynı şey kış oyunları için de geçerli değil mi? Veya herhangi bir spor dalı için. Bana kalırsa iş nüfusta bitiyorsa hem futbol, hem basketbol, hem slalom, hem maraton, hem bobsleigh, vesaire, ne kadar spor dalı varsa hepsinde iddialı olmalıdır Türkiye. Nedir ki yani? Bütün amatör spor branşlarını sayın bana, hepsinde 50 tane üst düzey sporcunuz olsa, toplasan 5000, hadi bilemedin 10000 sporcu yapar, futbolu, basketbolu katmazsak... Çıkmaz mı? Çıkar, çıkar da işte sadece nüfusla olacak iş değil.
Avusturya'yı ele alalım. Adamların toplam nüfusu İstanbul kadar yok. Ama kayamayanı dövüyorlar. İtalyanlar keza öyle, bilhassa kuzey bölgelerinde. İsviçre malum... Diyeceksiniz ki "adamların elinde Alp Dağları var". E bizim yok mu dağımız? Doğuda bir sürü dağ var. Bana şimdi "üç tarafımız denizlerle çevrili ama yüzmede de bir başarımız yok" geyiği yaptırmayın, mesele coğrafi değil. Mesele bizim elimizdeki imkanları değerlendirmek için kılımızı kıpırdatmıyor olmamız. Umursamıyoruz. TRT'deki o haberi izledikten sonra rakı açıp içesim geldi efkardan. Utandım, sıkıldım resmen. İlk bakışta çok hoş, güzel bir haber gibi gözüküyor ama işte düşününce öyle değil. Tam "güleriz, ağlanacak halimize" vaziyeti.
Haberde diyor ki TRT "Şemdinli de kayak keyfi". Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde (askerliğimi yaptığım yerdir, habere benim açımdan ayrı bir duygusallık katmadı dersem yalan olur) gençlere ve çocuklara yönelik kayak dersleri verilmeye başlanmış. Yaklaşık 40 kayak takımı varmış ellerinde -gördüğüm kadarıyla pek de sağlam malzemeler değil bu arada- ve o yüzden çok geniş kitlelere veremiyorlarmış bu eğitimi. Ancak çevredeki çocuklar zaten bir parça demir ve biraz iple kendi kayak takımlarını kendileri yapıp, eğlencesine kayıyorlarmış karlı tepelerden. Görüntüleri izleseniz, hakikaten bu çocukları erken yaşta alıp, adam akıllı eğitsek Alp'in yazdıklarına istinaden yaptığım "dünya şampiyonu kayakçımız Alper Tomba" esprisi gerçek olabilir dersiniz.
Alberto Tomba... Alper değil elbette.
"Şemdinli'de böyle birşeyin olması ne kadar güzel" diye düşünüyor insan önce. Sonra da "Güzel evet ama bugüne kadar neredeydi aklımız? " diye hayıflanıyor. Bu çocukların yapacak başka bir şeyleri yok, kaybedecek de bir şeyleri yok. Kendilerini geliştirebilecekleri bir meşgale göstersek onlara, doğru düzgün imkanlarla eğitim de sağlasak, Alp'in bahsettiği 400 sporcuyu sadece tek bir ilden bile çıkartırız. Evet, Şemdinli'de tesis yok. Tesisin olduğu illerde ne yapmışız ki? O zaman mesele tesis eksikliği de değil. Mesele istemek ve bunun için bir şeyler yapmak. Ama herşeyden önce şu soruyu kendi kendine sormak: "Yahu biz neden sadece 5 sporcuyla gidiyoruz Vancouver'a?"
O yüzden Alp Ulagay'a teşekkür ediyorum, verdiği mesajla bu soruyu sordurttuğu için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder